Daha önce de üstüne basa basa yazmıştım. Kutuplaşma giderek artıyor, bir tarafın ak dediğine diğeri kara diyor, ara renkler artık konuşulmaz oldu diye.
İyimser olmak kabul edilir, pozitif bakış açısı ile olayları ele almak da. Muhalif olmak iyidir, olayların negatif yönlerini görebilmek de… Ama her olaya ya da konuya sadece iyi gözüyle bakmak ya da tam tersi muhalefet etmek gerçeklik ruhunu öldürür, uzlaşıyı kaybettirir. Hep söylediğim gibi zor geçen pandemi dönemini fanatiklik daha da zorlaştırır.
Yarın değil bugün, yani daha fazla gecikmeden dışarıya karşı birleşme vaktimiz çoktan gelmiştir.
Günümüz ekonomisinde küresel blokların özgürlük ve demokrasi söylemi altında bir taraftan da emperyalist alışkanlıklarına devam ederek, pastadan hep daha fazla pay almak adına küresel finans sistemini adeta ikinci bir sömürge aracı olarak kullandıkları gerçeği ve iç siyasetteki kutuplaşmanın da bu duruma elverişli bir zemin hazırladığı ortadadır.
Bu görüşe en iyi örnek şu an Doğu Akdeniz’deki gelişmeler ve paralelinde oluşan küresel finans kurumlarının pandemi gibi büyük bir krize rağmen not kırma operasyonlarıdır.
28 yılda verilen en düşük not
Son birkaç yılda döviz kurundaki kırılganlığın artması ve CDS risk priminde meydana gelen yükselmeyi takiben, geçtiğimiz Cuma uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s tarafından Türkiye’nin kredi notunun B1’den B2’ye indirdiği ve not görünümünün negatifte bıraktığını gördük.
Moody’s, not görünümümüzü negatifte bırakarak mali ölçümlerin beklenenden daha hızlı kötüleşebileceğine dikkat çekmek istiyor. 28 yıllık rating (derecelendirme) geçmişimizdeki en düşük notu veren Moody’s, bir yandan da bir sonraki değerlendirmede notu tekrar indirebileceğinin mesajını veriyor bizlere.
Ülkelerin aldıkları borçları geri ödeme kapasitesini ölçen 3 büyük kredi kuruluşundan biri olan bu kurumun, Türkiye’nin kredi notunu kırma nedenleri:
- Dış kırılganlıkların bir ödemeler dengesi krizine dönüşmesi riski artıyor.
- Risk artmasına rağmen sorumlu kurumlar yeterli önlemleri almıyorlar / alamıyorlar
- Türkiye’nin güçlü tarafı olan kamu borç dinamiklerinde bozulma var.
Şöyle ki; Moody’s Türkiye’nin kredi profiline yönelik risklerin arttığını ama ülkenin kurumlarının bunu çözemediğini ya da çözme konusunda isteksiz olduğunu ifade ediyor. Dolayısıyla bu ifadesi ile bizi becerisizlikle ya da ihmalkarlıkla suçluyor.
Dış kırılganlıklarımızı da ayrıca ele alıyor ve dış kırılganlıklarımızın ödemeler dengesi krizi ile sonuçlanabileceğinden hareketle notumuzu kırdığını ifade ediyor. Türkiye’yi yatırım yapılabilir seviyenin 5 kademe altına çekerek aslında kırılganlıklarımızın artmasına vesile oluyor.
Moody’s üçüncü nedende ise kamu borç dinamiklerimizde bozulma olduğuna işaret ediyor. Ancak bu madde aynı zamanda şu soruyu da akla getiriyor:
-Pandemi nedeniyle borcun artmadığı ülke olabilir mi?
Dünya Bankası G20 için Kamu Borcunun GSYİH’a Oranı Tahmini
Moody’s not kırma konusunda haklı mıydı?
Dış kırılganlıklarımızın yani jeopolitik risklerimizin olması, 2020 yılında ülkemizden büyük bir döviz çıkışı gerçekleşmesi, döviz rezervlerimizin bu yıl içinde bir erime yaşaması, dolar kurunun ülkemizdeki çıpasının yukarı yönlü olması, para birimimizin diğer ülke para birimleri karşısında değer kaybediyor oluşu ve yüksek enflasyon ile mücadele bizim var olan gerçeklerimiz.
Öte yandan kamu ve özel dış borcumuzun gelişmiş ve gelişen ülke ekonomileri ile kıyaslandığında daha düşük seviyede olması, şimdiye kadar dış borç ödemede bir aksaklık yaşamamamız, sanayi üretimine pandemiye rağmen ve diğer ülkelere oranla sağlıklı bir şekilde devam etmemiz, sağlık hizmetlerinde birçok ülkeden pozitif ayrışmamız, alt yapı ve üst yapı gibi konularda birçok ülkenin çok ilerisinde olduğumuz da diğer gerçeklerimiz…
Dolayısıyla, sunulan bazı argümanlar doğru gibi görülse de bizi aynı ligde olmaya layık gördükleri ülkeleri incelediğimde, aslında bu not kırmanın ekonomik göstergelerden çok siyasi gerekçelerle yapıldığı da apayrı bir gerçeklik konusu haline geliyor.
Sahi Moody’s bizi hangi ülkeler ile aynı sınıfta görüyor?
Bahreyn, Kamboçya, Kosta Rika, Benin, Kamerun, Mısır, Etiyopya, Jamaika, Kenya, Kırgızistan, Tanzanya, Uganda, Sri Lanka, Ruanda, Papua Yeni Gine ve Tunus.
Bu listeden sonra sanırım sizler de ne demek istediğimi çok net anlıyorsunuz. Ama ben yine de konuyu biraz daha açayım. Bu sayılan ülkelerin bazıları borçlarını ödeyememiş, yapılandırmış ama ödeyemeyerek yeniden yapılandırmış. Bazılarında alt yapı yok, bazılarında üst yapı, bazılarının kişi başı milli geliri bin doların altında, bazıları askeri darbe ile yönetime gelmiş devlet başkanları ile yönetiliyor. Hatta bazılarının isimlerini bile belki yeni duyuyorsunuz. Bazılarının ülke olduğuna inanmak istemiyorsunuz.
Moody’s, ülkelerin artık beklenti ekonomileri ile yönetildiğinden hareketle ve gelecekte ülkemiz ile ilgili beklentilerin de olumlu olmayacağı yönünde görüş bildirerek ve en önemlisi de döviz kurunun sürekli olarak yukarı çıkacağı ve bu nedenle ekonomimizin daha kırılgan hale gelerek borç ödeme kabiliyetimizin olumsuz etkileneceğini düşünerek bu not kırmayı gerçekleştirdiğini ifade etse de takvimde olmamasına rağmen atılan bu adımı ve alınan kararları açıkça spekülatif buluyorum.
Doğrudan Yabancı Yatırımı Olumsuz Etkileyecektir
Diğer taraftan dünyanın en büyük üç kredi kuruluşundan biri tarafından yapılan bu değerlendirme Türkiye’ye yatırımları olumsuz etkileyecektir. Sonuç olarak büyük yatırımcıların çoğunluğu bir ülkeye yatırım yapacakları zaman bu kuruluşların notlarını dikkate alarak hareket ediyorlar.
Türkiye’deki kredi ihtiyacı açısından bakıldığında ise bilindiği üzere Kamu dış borcunun neredeyse tamamı, özel sektör dış borcunun ise önemli bölümünü banka ve finans kurumları oluşturmakta.
Şöyle bir tablo var ki Avrupa ülkeleri kendi ülkelerinde fon maliyetleri genişlemeci para politikaları sonucunda aşırı düştüğü halde resesyon nedeni ile yatırımlar da düştüğünden kredi talebi çok düşük kaldığı halde Türkiye gibi kredi notunu düşürdükleri ülkelerde bu atıl fonlarını rahatlıkla krediye dönüştürüp, yüksek faizle ciddi karlar elde etmektedirler.
Sonuç olarak ödemeler dengesi bozuk ve kur kırılganlığı yüksek olan gelişmekte olan ülkeler, finans sistemi yolu ile gelişmiş ülkelerin kronikleşmiş resesyonu (durgunluğuna) bir nevi çare olurken, bir taraftan da beklentiye yönelik ekonomilerini kur riski sarmalından bir türlü çıkaramamaktadır.
Günümüzde güçlü paralar karşısında değer kaybeden ve küresel para olmaktan çıktığı yönünde görüşler beyan edilen doların değer kaybının gelişmekte olan ülkelerin dolar cinsinden borçları nedeni ile ayakta kalmaya devam etmesi bu nedenledir:
Dolayısıyla verilen not sübjektif bir değerlendirmenin unsuru da olsa yatırımcılar tarafından dikkate alındığı ve de diğer kuruluşların da arkadan not kırma açıklamalarının gelebileceğinin gerçeği ile hazırlık yapmamız gerekmekte.
Akdeniz’de mücadele verdiğimiz, ikinci kez iflas bayrağını çeken ama yine de kredi notu bizim bir kademe üstümüzde tutulan Yunanistan’ı görerek; bugün birlik olmayacaksak, bugün diyalog geliştirmeyeceksek, bugün ekonomik kalkınma için doğru adımları atmayacaksak, bugün yapıcı eleştirilere kulak vermeyeceksek, bugün tek vücut olarak hareket edip ülkemizi yalnızlaştıranlara ve güçsüz bırakmaya çalışanlara inat yekpare duruşumuz olmayacaksa ne zaman olacak?
Burcu Kösem