MetaFinance: Finansın Ötesi

Alet yapan insan, yaptığı aletin kölesine dönüştü!”

Jean Baudrillard

Baudrillard’ın 1981 yılında yazdığı “Simulacra and Simulation” kitabı, hayatın bir simülasyon olup olmadığını, yoğun olarak sorgulamamıza sebep olan “The Matrix” filminin hemen başında karşımıza çıkar. Zihnimizi allak bullak eden bu kitapta, simülakra ve simülasyon kavramlarını çok sayıda örnekle açıklanır. Özellikle avcı toplumdan tarım toplumuna geçişle başlayan ve değiş-tokuşun ticari değerinin temsilinde ortak birimler üzerine konsensüs sağlanmasına doğru giden yolculuk buna güzel bir örnektir. Yakın zamana kadar altına endeksli bir değiş-tokuş ortak birimi kullanıyorken, birbirlerine ve kendilerine işaret eden kağıt parçaları ve sonrasında bunları sembolize eden kartlar dünyasına bir geçiş söz konusu. Paranın ve bu kavram etrafındaki dünyanın değişkenliği ile simülakralarla bezenmiş bir simülasyonun içinde olduğumuz gerçeği ile dünya 2008 yılında acı bir şekilde yüzleşti. İçi tamamen boşaltılmış bir “mış gibi” balonu ABD’de patladı ve merkeziyetsiz dünyanın ilk tohumları yeni bir baharı müjdelemek üzere etrafa saçıldı.

Cypherpunks Manifesto

1993 yılında Eric Hughes tarafından yazılan bu manifestonun ana fikri mahremiyetin önemiydi:

Açık bir toplumda mahremiyet için kriptografi gerekiyor.” ve “Geçmişin teknolojileri güçlü bir mahremiyete izin vermiyordu, ancak yeni teknoloji bunu mümkün kılıyor.

Manifestoda yer alan bu tespitlerden de göreceğimiz üzere, mahremiyeti yok eden teknolojiyi, yine mahremiyeti korumak için kullanmak üzerine öneriler içeriyordu. Burada ortaya konan fikirlerin, 2008’deki krizin tetiklediği Blok Zincir teknolojisine zemin oluşturduğu konusunda da bir görüş birliği bulunuyor.

Elbette ki 2008’de hayat geçen blok zincir teknolojisi ile birlikte, ilk olarak merkezi otoritelerin en güçlü olduğu yerden, paranın değiş-tokuşundan başladı değişim. Bu hamle ile finansal sistemi kendi çevresinde örmüş, bireylerin finansal istem içindeki işlevlerini diledikleri gibi kontrol edebilen aracılar bir anda ortadan kalkmış oldu. Daha basit bir ifade ile finans demokratikleşti!

Kurgulanan bu yapı, merkezi otoriteden bağımsız şekilde, teknolojinin evrensel diliyle ve ortak bir uzlaşma kurgusuyla yıllardır insanlığa hizmet ediyor. Üstelik sürekli olarak gelişiyor ve kendinin yeni versiyonlarını üretiyor. Günümüzde artık sadece para değil aracıların ve merkezi otoritelerin kontrolündeki her değiş-tokuş süreci bu mekanizmanın potansiyel bir sonucu olmaya başlıyor.

Riskler ve Fırsatlar

Bu değişim özellikle finansal ekosistem açısından önemli riskler ve fırsatlar oluşturuyor. Yüzlerce yıldır devam eden kurulu düzen, yani merkezi sistemlerin dünyası kökten değişime uğruyor. Bankalar kendilerine doğru gelmekte olan bu fırtınaya karşı durabilmek için çeşitli hamleler yapıyorlar. Fintechleri de yanlarına alarak hareket kabiliyetlerini artırmak üzere önemli adımlar atıyorlar. Sistemi daha açık, şeffaf ve erişebilir hale getirerek dinamik bir ekosistem oluşturmak için çalışıyorlar. Bu çabalar da karşılık buluyor elbette. Özetle mevcut sistem, riskleri fırsata dönüştürmek için çalışıyor. Mevcut finansal sistemin en büyük dayanağı ve koruma kalkası ise regülasyon.

Diğer yandan özellikle finansal teknolojiler alanı, hem mevcut sistemin dönüşümü hem de yeni düzenin mimarı olarak önemli fırsatlara gebe.

Bill Gates’in bankaların değil ama bankacılığın ihtiyaç olduğunu söylemesinin üzerinden yıllar geçti. Günümüze baktığımızda açık bankacılık, dijital banka, servis modeli bankacılığı derken, finansal teknolojilerin tetiklediği bir bankacılık dönüşüme şahitlik ediyoruz. Bu alana özgü bir değişim değil bu elbette. Bununla birlikte ödeme kuruluşları, e-para kuruluşları, robo danışmanlar, sigortacılık, emeklilik sistemi, mikro kredi alan, kripto para borsaları ve sermaye piyasası kurumları merkezde buluşmaya başlıyor. Bir tarafta merkeziyetsiz bir dünya şekillenirken, merkezi dünya da çalışmalarına hız kesmeden devam ediyor.

De-Fi

Mevcut sistemi bunca yıldır sorgulamadan kullanmamızın, bir parçası olmayı her yönüyle kabul etmemizin en büyük sebeplerinden biri, karşılaştırma ölçütüne sahip olmamamızdı. Örneğin ülkeler arası bir para transferi yapacağımız zaman hem müşteri tanıma süreçleri, hem prosedürler, hem maliyet hem de işlemin hızını sorgulamadık. Çünkü alternatifi yoktu. Günlerce beklemek gayet normaldi. Onlarca dolar komisyon vermek normaldi. Diğer yandan sistemin kuruluşu itibariyle verilerin tek bir merkezde tutulmasını da kabullenmiştik. Ortaya kimlik ve kredi kartı bilgilerimiz saçıldığında da sesimiz cılız kaldı. Çünkü alternatif yapıların hepsi benzer bir hizmet yaklaşımını benimsemiş durumdaydı. Şimdi bunları kıyaslayabileceğimiz çok önemli bir alternatif var.

De-Fi’nin yapıtaşı, vizyon olarak blok zincir teknolojisine dayalı. Akıllı kontratlar sayesinde merkezi bir sistem yerine dağıtık yapılar üzerinde anlık haberleşmelerle işlemler gerçekleştiriliyor. Merkezi bir otorite olmadığı için finansal varlıklar üzerindeki hakimiyet tamamen kullanıcıya geçiyor. Süreçler ve işlemler çok hızlı gerçekleşiyor. Kontrol yine varlık sahibinde olduğu için yapılar arası veri akışı da yine kontrollü bir şekilde devam edebiliyor veya kesilebiliyor. Hız ve güvene karşılık, maliyetler de önemli bir avantaj içeriyor. Burada önemli bir nüans da kişilerin verilerinin gizliliği korunurken, tüm işlem bilgilerinin şeffaf bir şekilde tüm katılımcılara açık olması durumu. Diğer bir önemli özellik ise, platformların aynı dili konuşuyor olması sebebiyle, “platformlar arası uyumlu iletişim” olarak ön plana çıkıyor. Bu da yeni uygulamalara eşanlı adaptasyon konusunda, kullanıcının özgürce hareket edebilmesini kolaylaştırıyor.

Vizyon olarak güzel bir dünya tasarlanıyor fakat somut adımlar atılırken elbette yol kazaları olacaktır. Fakat bunlar ilerlemeye engel değil, doğru yolu bulabilme deneyimleri olacaktır.

Web 3.0, Metaverse ve NFT

İnsanlık olarak merkeziyetsizlik fikrini hemen sahiplendik ve konuyu hızlıca internet açısından ele aldık. Versiyon 1.0’da izleyici koltuğundaydık. Versiyon 2.0’da ise internetin çalışanları olduk. Özellikle 2.0 sürecinde interneti bizi bizden daha iyi tanıyan ve bizi her şeye ikna edebilecek seviyede veri ile doldurduk. Şimdi ise şikayet ediyoruz. Kurtuluşu merkeziyetsiz internette arıyoruz. Şu anda sosyal medya, internet tarayıcısı, depolama alanı, mesajlaşma, işletim sistemleri ve daha fazlasını merkeziyetsiz bir dünyaya taşımak için bir grup yoğun şekilde çalışıyor. 2.0’da yarattığımız titanlar, bu değişimi çok kolay kabul edecek gibi görünmüyor elbette. Bu merkeziyetsizlik hamlelerinin nereye varacağını yakın gelecekte hep birlikte deneyimliyor olacağız. Fintechlerin web 3.0’da da kendilerine yer edineceğine şüphe yok. Ama titanların cisim ve isim değiştirerek halkın arasına karışabilme özelliklerini unutmamak gerekiyor.

Titanların son önemli hamlelerinden biri de MetaVerse oldu elbette. Sunulan cazibeli evren, mevcut düzenin görsel bir şölenle makyajlanmış hali gibi görünüyor. Ambalaj tutkumuz arkadaki hikayeyi doğru okumamızı engelliyor gibi görünüyor şu anda. Bu konu daha derinleşecek elbette fakat MetaFinance yaklaşımının buraya da uğrayacağını net olarak görebiliyoruz. Her evren kendi finansal ekosistemini oluşturma potansiyelini taşır. Şu anda mantar gibi büyüyen MetaVerse’lerin bir noktada merkeziyetsiz tekillik seviyesine inmesini ve gerçek katma değerinin o zaman oluşacağına inananlardanım.

Böylesine dijital bir dünyada paradan daha fazla şeye sahip olmak kaçınılmaz. Sahiplik kavramının altını somut olarak dolduran en önemli unsur ise NFT’ler olarak karşımıza çıkıyor. Bu yeni dijital evrenlerde dijital benliklerimizin dış görünüşleri, dijital benliklerimizin sahip olduğu tüm materyallerin tapusu işte bu NFT’ler oldu. Sanatsal bir bakış açısı ve deneysel bir yaklaşımla ben de bu dünyada yer aldım. Bir gözüm NFT dünyasında şu anda. Mecazi olarak değil, gerçekten de öyle. Bu konuyu birçok açıdan ayrıca ele alacağım. NFT’lerin de merkeziyetsiz finansal ekosistem içinde önemli bir unsur olacağını ve fintechlerin bunu da süreçlerin parçası haline getireceğine inanıyorum.

MetaFinance

Finansın ötesine dair derinleştirebileceğimiz çok konu var. Her konu teknolojik, etik, sosyolojik açılardan değerlendirilmeye ve deneyimlenmeye muhtaç. Yaşadığımız bu deli simülasyon içinde yeni simülakralar gelişecek. Farkındalık seviyemizi buna göre regüle etmek zorundayız. Fakat bugünden geleceğe baktığımda yine en önemli yeteneğin esneklik olduğunu görüyorum. Adaptasyon en önemli yeteneğimiz olarak cebimizde her daim hazır durumda olmalı. Şöyle ki, adapte olamayanlar elimine olacaklar; merkeziyetli veya merkeziyetsiz!

İskender Ada
İnfina Yazılım A.Ş.
Satış, Pazarlama ve İş Geliştirme
Genel Müdür Yardımcısı