Mahfi Eğilmez – 28.02.2013
Üniversitede ekonomi, işletme, uluslararası finans, kamu yönetimi, hukuk, çalışma ekonomisi, maliye gibi bölümlerde okuyan öğrenciler meslek seçimini nasıl yapmaları gerektiğini soruyorlar.
İlk aşamada akademik kariyer mi yoksa mesleki kariyer mi seçeceğiniz konusunu çözümlemeniz gerekiyor. En temel ayrım bu seçimdir. Çünkü akademik kariyer (üniversitede kalıp öğretim üyesi olmak) ile mesleki kariyer (mesleğinizle ilgili bir işe girip orada yükselmek) farklı çalışma ve hazırlıkları gerektiriyor. Eğer akademik kariyer seçmişseniz o zaman seçtiğiniz alanda uzmanlaşmanız gerekiyor. Eğer mesleki kariyer seçmişseniz kendi alanınız dışında bazı konuları da çalışmanız gerekiyor.
Bunu birer örnekle açıklayayım. Diyelim ki ekonomi bölümünde okuyorsunuz ve kendinizi akademik kariyere hazırlamaya karar verdiniz. Bu durumda ekonomi bilginizi derinleştirmeniz ve yüksek lisans ve doktora yapmanız gerekiyor. Akademik kariyere girmeye karar verdiğiniz andan başlayarak ekonomi alanında ve özellikle de ekonominin içinde uzmanlaşmaya karar verdiğiniz alanda bol kitap ve makale okumanız, çevrenizdeki olayları iktisatçı gözlüğüyle değerlendirmeye başlamanız bu değerlendirmeleri not alıp tekrar tekrar yorumlamanız şart. Bana göre ekonomi bilgisinin yanına kamu maliyesi, muhasebe bilgilerini de eklemeniz şarttır. Çünkü bu ikisi ekonomide birçok olayın çözümü için tamamlayıcı bilgi sunan konulardır. Eğer matematik bilginiz yeterli değilse mutlaka yeterli hale getirmeniz gerekecek. Çünkü günümüzde ekonomi matematikle iç içe durumdadır.
Diyelim ki mesleki kariyer yapmaya karar verdiniz. Bu durumda önünüzde öncelikle iki seçenek olacaktır: Kamu kesiminde mesleki kariyer yapmak ya da özel kesimde mesleki kariyer yapmak. Farklı gibi görünse de ikisi de aşağı yukarı aynı hazırlıkları gerektiriyor. Bu kararı aldığınızda, okuduğunuz bölümde okutulan konular dışındaki konulara çalışmaya başlamalısınız. Örneğin işletme bölümünde okuyorsanız işletme ve muhasebe bilginizin okulda öğrendikleriniz dolayısıyla yeterli olacağını varsayarak, ekonomi, maliye ve hukuk bilginizi derinleştirmek için çalışmalara başlamanızı öneririm. Çünkü bu tür mesleklere sınavla giriliyor ve bu tür sınavlarda ekonomi, işletme, muhasebe, hukuk, maliye temel sınav konuları arasında yer alıyor. Ayrıca bazı kurumlar bazı sınavları için bu listeye matematik, istatistik gibi konuları da ekleyebiliyorlar.
Unutmamak gereken bir şey var: Üniversite, lise gibi değildir. Üniversite eğitimi bir çerçeve verir. O çerçeveden yararlanarak alınacak eğitimi ise siz belirlersiniz. Ne kadar öğrenmek isterseniz o kadar öğrenirsiniz. Her üniversite mezunu okuduklarını analiz edecek ve sonuçlar çıkaracak aşamaya gelmiş olmaz. Örneğin ekonomi bölümünü bitiren herkes ekonomideki olayları anlayacak ve analiz edecek bilgi ya da derinliğe sahip olamaz. Buna ulaşabilmenin yolu üniversitede verilen çerçeveyi kendi başınıza genişletebilmenize bağlıdır.
Benim okuduğum dönemde Mülkiye (Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi) bu çerçeveyi en iyi biçimde veren okuldu. Mülkiye’ye girenler bölüm ayrımı olmaksızın ilk iki yılı ortak okurlardı. Bu iki yılda ekonomi, siyaset bilimi, siyasal tarih, siyasal düşünceler tarihi, sosyoloji, anayasa hukuku, idare hukuku, borçlar hukuku, eşya hukuku, miras hukuku, muhasebe, maliye, istatistik, işletme yönetimi dersleri ortak olarak okunuyordu. Üçüncü sınıfa geçildiğinde öğrenci, iktisat ve maliye, işletmecilik, uluslararası ilişkiler ve kamu yönetimi bölümlerinden birisini seçip oraya gidiyordu. Ne yazık ki bu sistem tüm üniversitelere yaygılaştırılacak yerde Mülkiye’den de kaldırıldı ve uzmanlaşma ağırlık kazandı. Uzmanlaşmaya göre biçimlendirilmiş bir eğitim sisteminde iş büyük ölçüde size kalıyor ve uzmanlık alanınız dışında kalan konuları kendi kendinize çalışmanız gerekiyor.
Mülkiye’de okuduğum yıllarda yaz tatillerinde benzer okullarda (İstanbul İktisat Fakültesi, ODTÜ ekonomi bölümü, İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi) okutulan ekonomi, işletme, maliye, muhasebe kitaplarını alıp okudum. Özellikle o dönemde İstanbul İktisat Fakültesi’nde okutulan derslerden kitabını okumadığım ders kalmamıştı. “Sonuçta ikisi de ekonomi kitabı ne fark var?” diye düşünebilirsiniz. Çok fark var. Her şeyden önce bazen anlatım nedeniyle birinde anlayamadığınız konuyu ötekinden daha iyi anlayabiliyorsunuz. Bazen birisindeki anlatım ötekine göre çok daha ayrıntılı ve açıklayıcı olabiliyor. Üçüncü sınıfa geçtiğimde kafamda akademik kariyer yapma düşüncesi ağırlık kazanmaya başlamıştı. Ekonomide derinleşmeye karar verdim. Merak ettiğim konularda makaleler okumaya başladım. Bir yandan da notlar alıyor, kafama takılan konuları araştırıyordum. O zaman böyle bilgisayar, internet, wikipedia filan olmadığı gibi yabancı kitaplara erişmek de sınırlıydı. Herşeyi kütüphanelerde arayıp bulmak durumundaydık. Daha doğrusu kütüphanede ne varsa onunla yetinmek zorundaydık. Akademik kariyer yapmayı düşünmekle birlikte kafamın bir köşesinde Maliye Bakanlığı’nda mesleki kariyer yapma düşüncesi de duruyordu. İkisini de kapsayacak bir çalışma içine girdim. Biraz yorucu olacaktı belki ama seçeneklerim çoğalacaktı. O nedenle seçimlik ders olarak matematiğin yanında işletme, muhasebe ve vergi hukuku dersleri aldım. İlk kendime yazıları Mülkiye’de son sınıfta okurken yazmaya başladım. Ekonomi konuları başta olmak üzere güncel konuları teorik çerçeveye yerleştirmeye çalıştığım yazı denemeleriydi. İleride bu çabamın yararını çok gördüm.
İnsanın yaşamını önceden planlaması çok doğru bir şey olsa da yaşam her zaman planladığınız ya da düşündüğünüz gibi gelişmiyor. Mezun olduktan sonra girdiğim yurtdışı doktora sınavını kazandım. Ne çare ki burs o kadar düşüktü ki o parayla 5 yıl Londra’da doktora yapmak çok zordu. O sırada girdiğim Maliye Müfettiş Yardımcılığı sınavını kazandım. Hem çok prestijli bir meslekti hem de ücreti o zamanlar oldukça iyiydi. Maliye müfettişi olmaya ve bir yandan da doktora yapmaya karar verdim. Tabii hem turnesi olan bir görevde çalışmak hem de doktora yapmak o kadar kolay bir iş değil. Buna karşılık kafamdaki akademik kariyer düşüncesi hep yerinde durduğu için bu kararlılığı sürdürüp doktoramı tamamladım. Böylece hem mesleki kariyer hem de kısmen akademik kariyer yapmış oluyordum.
Bu deneyimden giderek diyebilirim ki akademik kariyer ile mesleki kariyer arasında bir karar verirken çok katı bir ayrım yapmayın. Birbirine geçişe imkân tanıyan kapıyı aralık bırakın. Bakarsınız ileride işler planladığınız gibi gitmez, o zaman bir geçiş yapabilirsiniz. Bu geçiş kapıları için uzmanlaşmaya çalıştığınız ana alanın dışındaki konuları da çalışmanız gerekir.
Çevremizde üniversite bitirdiği halde aradığını bulamamış çok insan var. İleri sürülebilecek en kolay gerekçe “torpil bulamadığım için böyle oldu” gerekçesidir. Gerçekten de bir takım yerlerde kayırma müessesi işlese de oralara bileğinin gücüyle giren pek çok kişi de var. O zaman hedef torpili olmayan o kişilerin arasına girmek olmalıdır.
Özetle söylemem gereken şey şu: Üniversite bir dinlenme yeri değildir. Lisede çok çalışmış, üniversiteye girmek için çok çaba göstermiş olabilirsiniz. Ne yazık ki asıl çaba üniversiteye girdikten sonra gösterilmek zorundadır. Hatta daha fazlası üniversiteden sonra akademik ya da mesleki kariyere başlayınca ortaya konulmak zorundadır.
Akademik kariyer için ayrıntılı şeyler söylemem kolay değil. Herkes kendi seçtiği, okuduğu ve ilgi duyduğu dala göre kendisini yönlendirebilir. Mesleki kariyer konusunda ise bazı seçeneklere değinebilirim. Burada anahtar sevdiğiniz, ilgi duyduğunuz alana yönelmektir. Çünkü insan ancak sevdiği, ilgi duyduğu alanda başarılı olabilir. Eğer kamu kesiminde çalışmayı seçtiyseniz o zaman önünüzde Hazine, Maliye, TCMB, SPK, BDDK, SGK, TÜİK gibi birçok kurum var demektir. Bunlar arasında ayrım yaparken bir yandan da nasıl bir meslek edineceğinize karar vermek önemlidir. Bazı meslekler insana sadece o kurumda hizmet ettiği sürece değil ileride kendi başına çalışmak için de olanak verirler. Örneğin Maliye Bakanlığı’nda vergi ile ilgili bir işe girerseniz (vergi müfettişliği, gelir uzmanlığı gibi) ileride Maliye’den ayrılıp serbest muhasebeci mali müşavir olup kendi başınıza çalışma olanağı elde edebilirsiniz. Ya da benzeri bir uzmanlığı değerlendirip özel şirketlerde çalışma fırsatı bulabilirsiniz. Yaşamın erken yıllarında bunlar anlamsız gibi gelse de her yerde geçerli bir meslek edinmek çıkış kapılarını çoğaltan bir seçenek oluşturur.
Özel kesimde çalışmayı seçtiyseniz önünüzde bankalar, sigorta şirketleri, reel kesim şirketleri gibi geniş bir yelpaze var demektir. Eskiden bankalarda müfettişlerin yükselme yolu daha açıktı şimdilerde yükselme koşulları bankaya uzman yardımcısı olarak girenlerle eşitlendi. Bütün mesele nereye girerseniz girin orada sizinle birlikte olan kişiler arasından sivrilebilmektir. Bunun da yolu herkesin öğrendiğinden fazlasını öğrenmektir.
Son bir sır vereyim. Eğer akademik kariyeri seçtiyseniz kendi alanınızla ilgili uygulamaları mutlaka öğrenmeye çalışın. Sizi öteki hocalardan farklı kılacak şey teorik bilgi fazlalığından çok uygulama bilgisidir. Örneğin para politikasını anlatıyorsanız örnek olarak Fed’in uygulamalarını değil TCMB’nin uygulamalarını ele alıp değerlendirecek donanıma sahip olmaya çalışın. Eğer mesleki kariyeri seçtiyseniz teori çalışmaya devam edin. Örneğin eğer SPK’da uzman olduysanız size verilen mevzuat vb bilgileri yanında kendi kendinize ekonomi, hukuk çalışmaya devam edin. Sizinle birlikte orada çalışanlardan sizi farklı kılacak en belirgin şey teorik bilgi fazlasıdır.
Buraya kadar anlattıklarıma daha sayfalar eklemek mümkün. Bu konuda kitap bile yazılabilir. Ama işin gelip dayanacağı yer bilinçli çalışmak ve iyi hazırlanmaktır. İşe girerken ve işte çalışırken başarı için birçok şey sıralanabilir ama bir tanesi çok önemlidir: Sevdiğiniz işi yapın, ya da yaptığınız işi sevmeye çalışın. Bir işi sevmeden yapan kişinin başarılı olma şansı yok denecek kadar düşüktür. O nedenle gireceğiniz işi sevdiğiniz işlerden seçin.