Mahfi Eğilmez – 20.08.2016
Başıma taş filan düşmedi, yıllardır savunduklarımın yanlış olduğunu da kabul etmedim, ‘burası Türkiye burada başka dinamikler geçerli’ gibi sokak teorilerine de kapılmadım. Sadece bıktım. İnatla bilime meydan okuyanlara karşı bilimi savunmaktan bıktım. Faizin neden değil sonuç olduğunu şekillerle, denklemlerle, hipotezlerle kanıtlamaya çabalamaktan, enflasyonu bırakıp faizi düşürürseniz faizi orada tutamazsınız, kur fırlar, enflasyon fırlar, mecbur kalır faizi indirdiğiniz yerden de daha yukarı çıkarmak zorunda kalırsınız demekten yoruldum. ABD’de, Avrupa’da, Japonya’da faiz sıfıra yakın çünkü oralarda enflasyon yok, oysa bizde enflasyon yüzde 9’a dayanmış diye düzeltme yapmaktan sıkıldım. Merkez Bankası’nın bile sesini çıkarmadığı bir ortamda ‘faizi düşürerek enflasyonun düşmesini beklemek hatadır’ demekten usandım. Kendisini savunmayan bir Merkez Bankası’nı savunmak bana mı kaldı diye düşünür hale geldim ve sonunda pes ettim.
Başka yerlerde bu konuda kaç görüş vardır bilmiyorum ama enflasyon ve faiz ilişkisi konusunda Türkiye’de başlıca iki görüş var: (1) Benim de aralarında bulunduğum bir bölüm iktisatçı enflasyonun neden, faizin sonuç olduğunu söylüyor. Bunların görüşüne katılan insanlar da ikiye ayrılıyor: (a) Gerçekten bu görüşte olanlar, (b) İktisatçıların bir bildiği vardır diyerek bu görüşten yana görünenler. (2) Siyasetçilerin ve halkın önemli bir bölümü, hatta bazı iktisatçılar faizin neden enflasyonun sonuç olduğunu iddia ediyor. Bunlar da ikiye ayrılıyor: (a) Bir bölümü faizin her türlü belanın kaynağı olduğuna inandıkları için yani inançlarını bilimin önüne koydukları için bu görüşü savunuyorlar. (b) Bir bölümü gerçekten faizin neden, enflasyonun sonuç olduğunu sanıyor.
Enflasyonun neden, faizin sonuç olduğu yolundaki Türk teorisinin doğru olup olmadığını yani faizi indirirsek enflasyonu düşürüp düşüremeyeceğimizi geçmişte iki kez test ettik. İlki 1994 kriziyle, ikincisi 2014’ün başlarında önce kurda, sonra enflasyon ve faizde ciddi artışlarla sonuçlandı. Bu iki test sonrasında durumu anlamış görünsek de bir süre sonra yine neden – sonuç ilişkilerini karıştırmaya başladık.
Ekonomi, laboratuvarı olmayan bir bilim dalı. Yaşananlardan çıkarılacak gözlemler ve deneyimlere bağlı yasalara, teorilere ve hipotezlere dayanıyor. Öyle olunca da herkes inanç ve koşullanmışlıkları çerçevesinde kendi gözlemlerine dayalı teoriler ve hipotezler geliştirebiliyor. Ve bunlar bazen benzer koşullanmışlıklara sahip insanlar arasında kabul de görebiliyor. Bazen hastalar laboratuvar sonuçlarından kuşkuya düşerler. Bu gibi durumlarda hastayı sözle ikna etmeye çalışmak yerine testleri yenilemek en iyi yoldur. Aynı şeyi faizler konusunda da yapabiliriz.
Salı günü yapılacak Merkez Bankası Para Politikası Kurulu toplantısına ilişkin beklenti, gecelik borç verme faizinin yüzde 8,75’den 8,50’ye indirilmesi yolunda oluşmuş bulunuyor. Bence artık böyle cesaretsiz adımlarla zaman geçirmekte yarar yok. Enflasyon hedefi yüzde 5 olduğuna ve enflasyonun faizin nedeni değil de sonucu olduğu inancı yayıldığına göre Merkez Bankası faizi yüzde 5’e indirmelidir. Bu durumda eğer ‘faiz, enflasyonun nedenidir teorisi’ doğruysa bir süre sonra enflasyon da yüzde 5’e inecek demektir. Eğer tersi doğruysa yani faiz, enflasyonun sonucuysa o zaman enflasyon yükselecek demektir. Bu durumda tıpkı hastanın, sonuçtan emin olmak için, ikinci kez test maliyetine katlanması gibi biz de toplum olarak enflasyon artışının maliyetine katlanmış oluruz ama en azından bu tartışmayı bir süreliğine bitirmiş oluruz. Bir süreliğine diyorum çünkü geçmişte de iki kez aynı şeyi test edip konunun gündemden çıktığını sanmıştık.