Banka ekonomistleriyle bir araya gelen Merkez Bankası yetkilileri, faiz koridorunun kademeli olarak daraltılabileceğini belirtti.
Merkez Bankası yetkilileri bugün İstanbul’da düzenlenen toplantıda, banka ekonomistleriyle bir araya geldi.
Toplantıda, Bankacılık ve Finansal Kuruluşlar Genel Müdürlüğü, Araştırma ve Para Politikası Genel Müdürlüğü ile Piyasalar Genel Müdürlüğü birer sunum yaptı.
Bankacılık ve Finansal Kuruluşlar Genel Müdürlüğü tarafından yapılan sunumda, zorunlu karşılıkların vadelere göre farklılaştırılmasıyla birlikte, mevduatın ortalama vadesinin artış eğilimini sürdürmekte olduğu ifade edildi.
Toplam kredilerin artış eğiliminin geçmiş dönem ortalamalarının altına indiği, yılın son çeyreğinden itibaren baz etkisinin ortadan kalkmasıyla beraber toplam kredilerdeki artış oranının yüzde 25 düzeyine indiğinin gözleneceği belirtildi.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun (BDDK) son dönemde aldığı tedbirlere atıfta bulunularak, bu tedbirlerin maliye politikasındaki sıkı duruş uyguladıkları politika bileşimini desteklediği vurgulandı.
Bankacılık sektöründe yükümlülüklerin vadesinin uzamasını teşvik etmek amacıyla YP zorunlu karşılık oranlarının uzun vadeli yükümlülükler için yakın zamanda azaltılmasıyla mevcut verilere göre piyasaya yaklaşık 590 milyon dolar likidite sağlanmış olacağı kaydedildi.
”GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERDE İÇ TALEP KAYNAKLI BÜYÜMENİN DEVAM ETMESİ İHTİMAL DAHİLİNDE”
Araştırma ve Para Politikası Genel Müdürlüğünün sunumunda da euro bölgesindeki borç sorunlarının küresel boyutta bir krize dönüşmeden çözümlenmesi durumunda bile önümüzdeki dönemde gelişmiş ülkelerin iktisadi faaliyetinin uzun süre zayıf seyretmesi, buna karşılık gelişmekte olan ülkelerde iç talep kaynaklı büyümenin devam etmesinin ihtimal dahilinde olduğuna işaret edildi.
Bu senaryonun gerçekleşmesi halinde fiyat istikrarı ve finansal istikrara dair riskleri sınırlamak amacıyla düşük politika faizi ve yüksek zorunlu karşılıklar uygulamasına uzun süre devam edilebileceği vurgulandı.
Mevcut durumda temel enflasyon göstergelerindeki artışın göreli fiyat hareketlerinden kaynaklandığı, toplam talep koşullarının düzeyinin ikincil etkileri kontrol altında tuttuğu, bununla birlikte, temel enflasyonun bir süre daha artmaya devam edecek olmasının, enflasyon beklentileri ve fiyatlama davranışları üzerinde yukarı yönlü risk oluşturduğu ifade edildi.
Böyle bir riskin gerçekleşmesi ve orta vadeli enflasyon görünümünü tehdit etmesi durumunda TCMB’nin, para politikasını sıkılaştırmakta tereddüt etmeyeceği yinelendi ve sıkılaştırmada kullanılacak araçların bileşimini iç talep, sermaye hareketleri, cari denge ve kredilerin seyrinin belirleyeceği kaydedildi.
”TL ÖNEMLİ ÖLÇÜDE DEĞER KAYBETTİ”
Piyasalar Genel Müdürlüğünün sunumunda ise bankacılık sistemi likidite açığının Temmuz ayında da yüksek düzeyde seyrettiği belirtildi ve likidite açığının günlük olarak düzenlenen bir hafta vadeli repo ihaleleri ile fonlandığı anımsatıldı.
Bu süre zarfında gecelik faiz oranlarında gözlenen oynaklığın önceki aylara göre sınırlı düzeyde gerilediği, yurt dışı yerleşiklerin Devlet İç Borçlanma Senedi stoğu içindeki paylarını koruduklarının gözlendiği ifade edildi.
Mayıs ayı başından itibaren Avrupa ülkelerinin kamu borcunun sürdürülebilirliğine ilişkin artan endişelerle Türkiye’ye yönelik sermaye akımlarının zayıfladığı ve Türk lirasının değer kaybettiğinin gözlendiği, bu çerçevede Merkez Bankası’nın da Mayıs ayı sonundan itibaren döviz alımlarını kademeli olarak azalttığı, Temmuz ayında da döviz alımlarına ara verdiği hatırlatıldı.
2010 yılı Kasım ayından itibaren Türk Lirasının reel olarak önemli ölçüde değer kaybettiğine işaret edilen sunumda, ”Avrupa ülkelerinin kamu borcunun sürdürülebilirliğine ve küresel büyümeye ilişkin endişelerin risk iştahını olumsuz etkilemeye devam etmesi halinde faiz koridorunun kademeli olarak daraltılması uygun olabilecektir” denildi.