Mahfi Eğilmez – 10.01.2018
Klasik iktisatçılar arasında yer alan İngiliz iktisatçı Thomas Robert Malthus (1766 – 1834) 1798 yılında ‘Nüfus İlkeleri Üzerine Bir Deneme’ adlı ünlü kitabını yayınladı. Malthus’un kitapta ortaya attığı tez, daha yeni yeni bilim olma yolunda ilerleyen ekonomi alanıyla sınırlı kalmadı ve bütün bilim alanlarında ciddi tartışmalara yol açtı.
Tezi, özetle şöyleydi: Dünya nüfusu…1, 2, 4, 8, 16, 32, 64, 128, 256, 512 gibi, gıda ürünleri ise 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10 gibi bir oranla artar. 225 yıl sonra nüfus ile gıda ürünleri arasındaki oran 512/10, 300 yıl sonra 4096/13 olur. 2.000 yıl sonra ise, gıda ürünleri büyük ölçüde artmış olsa bile, bu oran hesaplanamaz hale gelir (T.R.Malthus, An Essay on the Principles of Population, J.Johnson in St. Paul’s Church Yard, 1798, p. 8.)
Malthus bu kitapta ortaya attığı insan nüfusunun artış hızıyla gıda ürünlerinin artış hızı karşılaştırmasından hareketle bu ikili arasında ortaya çıkacak olan farkın insanlığı açlık ve sefalete götüreceği iddiasını öne sürüyordu.
Aradan geçen zaman içinde Malthus’un tezinin doğru olmadığı, hatta tam tersinin ortaya çıktığı görüldü. Ekonomiler hızla büyüdü, yeni alanlar tarıma açıldı, gıda üretiminde bambaşka teknolojiler kullanılır oldu. Tarımda, sanayide yapılan buluşlarla, teknolojik ilerlemeyle gıda ürünleri miktarında sağlanan artışın insan nüfusu artışını misliyle geçtiği görüldü. Durum böyle gelişince de Malthus, karamsar iktisatçı, teorisi de karamsar ekonomi teorilerinden birisi olarak tarihte yerini aldı.
Yirminci yüzyılda bu kez Yeni Malthusçuluk diye bir yaklaşım ortaya atıldı. Gelişme yolundaki ekonomilerdeki hızlı nüfus artışının ekonomik kalkınmayı engelleyen en önemli meselelerden birisi olarak karşımıza çıktığını öne süren bu görüş, bu hızlı nüfus artışını doğum kontrolü ile önlemek gerektiği düşüncesindeydi. İlginç olan şey doğum kontrolünün, açlık tehlikesine karşı geliştirilmiş bir yaklaşım olmasına karşılık, asıl uygulamasının doğacak çocukların geleceğinin garanti altına alınabilmesi endişesiyle yapılmasıydı. Çocuklarına yeterli ve nitelikli eğitim verecek durumda olmadığını düşünen aileler, çocuk sayısını sınırlamak için doğum kontrolüne başvurdular. İşin daha ilginç kısmı, doğum kontrolünü yapan ailelerin durumunun, doğum kontrolü yapmayan ailelere göre çok daha iyi olmasıydı. Hali vakti yerinde olmayan aileler meseleyi kadere bağlayarak birden çok çocuk yaparken, durumu göreceli olarak daha iyi olan aileler, çok çocuğa yeterli ve nitelikli bir eğitim olanağı sağlayamayacaklarını düşünerek doğum kontrolü uyguladılar. Bu gelişmenin sonucu olarak daha düşük kalitede çocuk yetiştirebilecek ailelerin daha çok çocuğu oldu. Ve doğal olarak düşük eğitim düzeyindeki nüfus arttı.
Malthus, tezini ortaya attığında dünyada nüfus 990 milyon dolayındaydı. O dönemde çevre bugünkü gibi tahrip edilmemiş, yerleşim bu kadar yoğunlaşmamıştı. Bugün nüfus 7,6 milyara yani Malthus’ün yaşadığı dönemdeki nüfusun 6,5 kat fazlasına yükselmiş bulunuyor. Bu dönemde gıda ürünleri üretimi çok daha hızlı artmış görünüyor. Ne var ki gıda ürünleri üretimindeki artış sürekli olarak dünyanın yapısını bozacak, çevreyi kirletecek, gıdaların yapısını değiştirecek, gelecek kuşakların yaşam koşullarını zorlaştıracak bir biçimde ilerliyor.
Malthus’un tezine yeniden, bu açıdan bakmak ve çevreyi daha fazla kirletmeden, gelecek kuşaklara daha iyi bir dünya bırakmak için neler yapabiliriz sorusuna yanıt bulmak gerekiyor.