Mahfi Eğilmez – 03.04.2014
Öteden beri daha çok para politikasının içinde uygulanan bazı önlemler son yıllarda makro ihtiyati önlemler adı altında yeniden sınıflandırılarak yeni uygulamalara konu olmaya başladı. Makro ihtiyati önlemler deyimi bugün, finansal sistemde (bankalar, sigorta şirketleri, finansal kiralama şirketleri, faktoring şirketleri ve diğerleri) ortaya çıkabilecek riskleri denetlemek ve düşürmek amacını güden önlemler bütününü tanımlamak için kullanılıyor. Özellikle 2008 küresel krizinin başlıca nedenlerinden birisi finansal kesimde yaşanan kural dışı uygulamalar ve denetim eksiklikleri olduğu ve bunların sonucu olarak ortaya çıkan bu kriz finansal kesimde ileri derecede bozulmalara yol açtığı için makro ihtiyati önlemler ekonomi politikasında ağırlık kazanmaya başladı.
Makro ihtiyati önlemler, finansal sistemin konjonktür dalgalarının olumsuz etkilerinden zarar görmesini ya da sistem içindeki kuruluşların, bu dalgaların olumlu etkisini abartarak aşırıya gitmelerini dengelemek üzere uygulanıyor. Temel amacı finansal sistemin istikrarını sağlamak olarak belirleniyor. Bu düzenlemeler arasında finansal şirketlerin sermayelerinin güçlendirilmesi, sermaye yeterlilik oranlarının yüksek düzeyde tutulması için önlemler alınması, kredilerin büyümeyle uyumlu gitmesinin sağlanması, çeşitli rasyoların belirlenmesi ve izlenmesi gibi önlemler ön planda bulunuyor. Çoğu, Basel düzenlemelerinde yer alan bu kurallara ek olarak bazen bunların dışında dolaysız ve dolaylı düzenlemeler de uygulamaya konulabiliyor. Dolaysız düzenlemeler arasında bankaların açacakları kredilere toplu olarak ya da grup temelinde sınırlamalar konulması en önde gelen önlem olarak dikkat çekiyor. Aslında para politikasında dolaysız politika araçları arasında yer alan bu önlem günümüz modasına uyarak makro ihtiyati önlem olarak adlandırılıyor. Bu tür dolaysız önlemlerin varlığına karşılık uygulamada genellikle dolaylı düzenlemeler ön planda yer alıyor. Örneğin zorunlu karşılık oranlarının artırılması, bir yandan enflasyonun denetlenmesine katkı sağlayan bir para politikası aracı olarak uygulanabilirken bir yandan da makro ihtiyati önlem olarak finansal kesimin fazla kredi açarak riskleri büyütmesine engel olmayı amaçlıyor.
Makro ihtiyati önlemlerin mikro yansımaları da var. Makro ihtiyati önlemler finansal sistemin istikrarını sağlamayı amaçlarken, mikro ihtiyati önlemler de bireylerin ve şirketlerin tek tek finansal sağlığını korumayı amaçlıyor. Sonuçta bireylerin ve şirketlerin finansal sağlığının kaybolduğu bir ortamda finansal sistemin bütün olarak sağlıklı ve istikrarlı kalabilmesini sağlamak mümkün görünmüyor. Bu önlemler arasında yer alan bir kişinin ya da bir şirketin kullanabileceği krediyi gelir ya da cirosuyla sınırlamak için çıkarılan bir kural bu kişi ya da şirketin kredi kullanımını düşürerek hem kendisine veya şirketine hem de finansal sisteme zarar vermesini önlemek amacını güdüyor. Bu çerçeveden bakılınca bu önlem makro olduğu kadar mikro ihtiyati önlem niteliği de kazanıyor.
Türkiye’de de dünyadaki modaya uygun olarak makro ve mikro ihtiyati önlemlere son yıllarda ağırlık verildiğini görüyoruz. Bankaların sermaye yeterlik oranlarının, açık pozisyonlarının sürekli denetlenmesi, bireysel olarak dövizle borçlanmanın kaldırılması, kredi kartlarına taksit uygulamasının sınırlandırılması bu uygulamalar arasında yer alıyor. Bazı alanlarda bireysel kredilerin satın alınan mala belirli bir oranda peşin ödeme yapıldıktan sonra devreye girebilmesi, bankaların kredi hacimlerinin gözlemlenerek bunun belirli bir oranı aşmaması için para politikası araçlarının devreye sokulması da yine bu önlemler arasında sayılıyor.
Başta da söylediğim gibi makro ihtiyati politikalar diye adlandırılan bu politika uygulamalarının çoğu eskiden para ya da maliye politikası içinde uygulanan araçların yeniden tanımlanması, biraz kapsamının genişletilmesiyle sanki yeni bir araçmış gibi ortaya atılmış önlemlerden oluşuyor. Sanırım insanların aynı şeyleri duymaktan sıkılmalarının etkisiyle eski politikalar yeniden ambalajlanıp yeni buluşlar gibi sunuluyor.