Mahfi Eğilmez – 03.09.2014
Türkiye’nin ihracatının büyük bölümü Avrupa ülkelerine yapılıyor. Dolayısıyla ihracat gelirlerinin ağırlığı Euro’da bulunuyor. Benzer bir durum turizm gelirleri için de geçerli. Türkiye’ye gelen turistlerin çoğu turizm paketlerini Euro ile satın aldığı için turizm gelirleri ağırlıklı olarak Euro’ya dayanıyor. Buna karşılık Türkiye’nin ithalat girdileri için ödediği bedeller daha çok Dolar ağırlıklı. Benzer bir durum borçlarda da görülüyor. O halde şöyle bir ifade yanlış olmaz: Türkiye’nin döviz gelirleri ağırlıklı olarak Euro’ya, döviz giderleri ise ağırlıklı olarak Dolara bağlı bulunuyor. Bu durumda Euro’nun Dolara karşı değer kazanması ihracatçının ve dolayısıyla Türkiye’nin lehine, Doların Euro’ya karşı değer kazanması ise ihracatçının ve dolayısıyla Türkiye’nin aleyhine bir gelişme olarak kabul edilmeli.
Aşağıdaki grafik bu yılın başından bugüne kadarki Dolar / TL ve Euro / TL kurlarını gösteriyor.
Yılbaşında Dolar, TL’ye karşı, Euro’dan daha fazla değer kazanmaya başlamış, fakat zaman içinde bu eğilim dengelenmiş. Nisan ve Mayıs aylarında Euro, TL’ye karşı Dolar’dan daha fazla değer kazanmaya başlamış ve bizim için ideal duruma dönülmüş. Haziran ayından başlayarak Dolar, TL’ye karşı Euro’dan daha fazla değer kazanmaya ve Ağustos ayından itibaren de bu değer kazanım farkını açmaya yönelmiş.
ABD ekonomisinden gelen verilerin ABD’nin toparlanmaya devam ettiğini göstermesinin yanı sıra Avrupa’dan gelen verilerin Avrupa’nın durgunluğa, hatta deflasyona doğru yol aldığı endişesini yaratması Dolar – Euro paritesini Dolar lehine bozmuş bulunuyor. Ayrıca Avrupa Merkez Bankası’nın eninde sonunda bir tahvil alım programı uygulayarak parasal genişlemeye gideceği beklentisinin yayılması da Euro’ya değer kaybettiriyor.
Yukarıda da değindiğim gibi bu gelişme, eğer böyle devam ederse, gelirleri ağırlıklı olarak Euroyla gider ve borçları ağırlıklı olarak Dolarla olan Türkiye ekonomisi için riskli bir gelişmedir.