Mahfi Eğilmez – 23.08.2016
Bir ülkeye yönelik yabancı sermaye yatırımlarını ikiye ayırarak incelemek gerekir: (1) Doğrudan yabancı sermaye yatırımları; bir ülke sınırları dışındaki yatırımcıların ilgili ülkeye fabrika gibi üretim tesisleri kurarak, şube açarak, taşınmaz edinerek veya var olan bir şirketi tamamen ya da kısmen satın alarak yaptıkları yatırımlardır. (2) Dolaylı yabancı sermaye yatırımları ise hisse senedi alımı, tahvil alımı gibi yollarla gerçekleştirilen portföy yatırımlarını kapsamaktadır.
Doğrudan ve dolaylı yabancı sermaye yatırımları arasındaki üç temel fark vardır: (1) Doğrudan yatırımlar kalıcıdır (uzun vadeli) buna karşılık dolaylı yatırımlar geçicidir (kısa vadeli.) O nedenle dolaylı yabancı sermaye yatırımlarına sıcak para da denir. (2) Doğrudan yatırımlar, yatırımcısına yönetim yetkisi vermesine karşılık dolaylı yatırımlar yatırımcısına yönetime karışma yetkisi vermez. (3) Doğrudan yatırımlar, kârlılığı artırmak için verimliliği artırmaya dolayısıyla yeni teknoloji getirmeye veya üretim biçiminde değişikliğe gitmeye dönük değişiklikler yapabilirler. Oysa dolaylı yatırımların yönetim yetkisi olmaması nedeniyle böyle değişikliklere gitme hakkı bulunmamaktadır.
Bütün bu nedenlerle özellikle gelişmekte olan ülkeler doğrudan yabancı yatırımları çekmeye uğraşırlar. Gelişmiş ülkeler de geliştirmek istedikleri sektörlere, benzer biçimde doğrudan yabancı sermaye çekmeye çabalarlar. Gelişmekte olan ülkelerin yüksek miktarlı doğrudan yabancı sermaye çekebilmesinin bazı koşulları vardır: (1) Diğer ülkelere göre daha çekici bir ekonomik ortamın bulunması önemli bir koşuldur. Ücretlerin diğer ülkelere göre düşüklüğü ya da verimliliğin yüksekliği, nüfus ve buna bağlı iç talep yüksekliği, potansiyel olarak büyüme eğilimi göstermesi bu alanda ilk ağızda sıralanacak koşullardır. (2) Siyasal, sosyal ve ekonomik istikrarın bulunması gereklidir. İstikrarsız bir ülke, risklerin büyük olduğu bir ülke demektir. Ki yabancı sermayeyi en çok ürkütecek konu budur. Böyle bir durumda faizler artacağı, borsada hisseler önce düşüp sonra toparlanacağı için yabancı sermaye, doğrudan yatırım formundan sıcak para olarak adlandırılan dolaylı yatırım formuna geçer.
Aşağıdaki tablo çeşitli ülkelerin küresel sistemde yıllar itibariyle çektiği doğrudan yabancı sermaye miktarlarını gösteriyor (Sayılar milyar Dolar olarak okunmalı. Veriler için kaynak: UNCTAD, World Investment Report 2016, 2010 ve 2006.)
2003 | % | 2007 | % | 2010 | % | 2015 | % | |
Dünya | 557,9 | 100,0 | 2.100,0 | 100,0 | 1.388,8 | 100,0 | 1.762,2 | 100,0 |
Gelişmiş Ekonomiler | 358,5 | 64,3 | 1.444,1 | 68,8 | 699,9 | 50,4 | 962,5 | 54,6 |
Avrupa Birliği | 253,7 | 70,8 | 923,8 | 64,0 | 384,9 | 55,0 | 439,5 | 45,7 |
ABD | 53,2 | 14,8 | 266 | 18,4 | 198,1 | 28,3 | 379,9 | 39,5 |
Japonya | 6,3 | 1,8 | 22,6 | 1,6 | -1,3 | -0,2 | -2,3 | -0,2 |
Gelişen Ekonomiler | 175,1 | 31,4 | 564,9 | 26,9 | 625,3 | 45,0 | 764,7 | 43,4 |
Hong Kong | 13,6 | 7,8 | 54,3 | 9,6 | 72,3 | 11,6 | 174,9 | 22,9 |
Çin | 53,5 | 30,6 | 83,5 | 14,8 | 114,7 | 18,3 | 135,6 | 17,7 |
Brezilya | 10,1 | 5,8 | 34,6 | 6,1 | 83,7 | 13,4 | 64,6 | 8,4 |
Hindistan | 4,6 | 2,6 | 25,0 | 4,4 | 27,4 | 4,4 | 44,2 | 5,8 |
Rusya | 8,0 | 4,6 | 55,1 | 9,8 | 31,7 | 5,1 | 9,8 | 1,3 |
Türkiye | 1,8 | 1,0 | 22,0 | 3,9 | 9,1 | 1,5 | 16,5 | 2,2 |
Tablo bize şunları anlatıyor:
(1) Gelişmiş ekonomiler, gelişen ekonomilerden daha fazla doğrudan yabancı sermaye yatırımı çekiyorlar. Doğrudan yabancı sermaye yatırımı yapanlar ağırlıklı olarak gelişmiş ekonomiler olduğuna göre demek ki birbirlerine doğrudan yabacı sermaye yatırımı yapıyorlar.
(2) ABD, Avrupa Birliğini bir devlet olarak kabul etmezsek, tek başına en yüksek doğrudan yabancı sermaye yatırımını çeken ekonomidir. Japonya ise doğrudan yabancı sermayenin yavaş yavaş terk ettiği bir ekonomi durumuna girmiştir.
(3) Hong Kong, Çin’in gerisinde başladığı doğrudan yabancı sermaye yatırımı çekme yarışında 2015 yılından başlayarak Çin’i geçmiş bulunuyor. Bununla birlikte Hong Kong’un artık Çin’in bir parçası olduğu düşünülür ve ikisinin toplamına bakılırsa Çin, rakipsiz konumunu sürdürdüğü söylenebilir. Rusya ve Brezilya, önce bir çıkış yakalamış olsa da son dönemde o yakaladığı ivmeyi kaybetmiş görünüyorlar. Buna karşılık Hindistan’ın onların kaybettiği yatırımları çekmiş bulunuyor.
(4) Türkiye, küresel kriz öncesinde ciddi bir sıçrama yapmış bulunuyor. Bunun konjonktürden kaynaklanan etkisinin yanı sıra Türkiye’nin Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakerelerinin başlangıçta son derecede ciddi yol almış olmasından kaynaklandığını düşünüyorum. Müzakerelerin başlangıçtaki olumlu havasını kaybetmesi bu alanda Türkiye’nin ivme kaybıyla karşılaşmış olmasına yol açmış bulunuyor.
Türkiye, petrol, doğalgaz ve sermaye malı ithalatçısı gelişmekte olan bir ekonomidir. İç tasarruflarının yatırımlarını karşılayamaması sonucu cari açık vermektedir. Cari açığını kapatmasının üç yolu vardır: Yatırımlarını düşürmek, tasarruflarını artırmak ve/veya yetersiz kalan tasarruflarını dış tasarruf ithal ederek kapatmak. Yatırımları düşürmek, büyüme oranının düşmesine neden olmaktadır. İç tasarrufları artırmak faizi artırmayı gerekli kılmaktadır ki o da yatırımları kısıtlamaktadır. Bu durumda en kolay yol dışarıdan tasarruf ithal edip iç tasarrufların açığını kapatmaya çalışmaktır. Türkiye de yıllardır bu yolu izlemektedir. Bu yolu izlerken de önümüzde iki seçenek bulunuyor: (1) Doğrudan yabancı sermaye yatırımları artırmak, (2) Dış borçlanmayı artırmak. İdeal olan doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını artırabilmektir. Bunun da tek yolu sosyal, siyasal ve ekonomik istikrarı sağlamaktır. Bu istikrarın nasıl sağlanabileceği sorusunun yanıtını bulabilmek için dönüp Türkiye’nin 2002 – 2008 yılları arasında izlediği politikalara bakmak gerekir.