Mahfi Eğilmez – 19.06.2017
Son dönemin en çok sorulan sorularından birisi “filan olay olduğu halde niçin kriz çıkmadı?” sorusu. Bu soru her gün soruluyor çünkü her gün yeni bir olay oluyor. Yunanistan sorunu, Brexit, Trump’ın seçimi kazanması, Fransa’da seçimler, birçok yerde patlayan bombalar, terör olayları, büyük kazalar, Ortadoğuda savaşlar, Trump’ın görevde kalıp kalamayacağı tartışmaları, Doların düşmesi kalkması, Fed’in faiz artırma kararları ve bilanço küçültme programı şimdi yazarken aklıma gelen konular. İçlerinde en eskisi Yunanistan sorunu ama o da arada bir yenilenip tekrar gündeme geliyor. Ötekilerin hepsi son 6 -7 ayda ortaya çıkmış sorunlar. Bunlara ek olarak Türkiye’nin yaşadıkları var: Rusya ile sorunlar, ortadoğu sorunundaki durumumuz, terör olayları, referandumunun yarattığı belirsizlikler, yargı üzerinden yaşanan anlaşmazlıklar, toplumsal çekişmelerin artması son bir yılda yaşananlardan ilk akla gelenler. Bunların bir bölümünün ilk aşamada ekonomiyle ilgisi yok gibi görünse de hepsi piyasaları etkileyecek gelişmeler. Buna karşılık piyasalarda hiçbiri kalıcı etkiler yaratmadı. Belki bir iki saat, belki bir iki günlük etkiler dışında fazlaca bir etkileri olmadı.
Geçmişte bu olayların herhangi biri olsa piyasalar derinden etkilenir ve bu etki bir süre devam ederdi. Şimdi niçin böyle bir etki oluşmuyor? Bunun birden fazla nedeni olduğunu düşünüyorum.
İlk ve en önemli neden; sermaye hareketlerinin serbest bırakılmış olmasıdır. IMF, Bretton Woods sisteminin dayanağı olarak kabul ettiği sermaye hareketlerinin serbestliği ve esnek kur rejimini uzun süre dünyaya yaymak için uğraştıysa da bu çaba 1990’lara gelene kadar ancak batının gelişmiş dünyasında karşılık buldu. Küresel sisteme geçişin başlangıcı olarak Sovyetler Birliği’nin yıkıldığı 1990’ların ilk yıllarını alırsak bu yıllardan başlayarak dalgalı kur rejimi ve sermaye akımlarının (yani para akımlarının) serbest bırakılması hızla bütün dünyaya yayıldı. Eskinin sosyalist kapalı rejimleri bile bir süre sonra bu sitemi kabul etti. Sermaye hareketlerinin serbestliği, dijital teknolojinin de gelişmesiyle birlikte, paranın kısacık sürelerde bütün dünyada tur atabilmesine olanak sağladı. Eskiden bir yerde sorun çıktığında paranın oradan çıkması izinlere tabiyken şimdi anında bir emirle çıkıp başka yere gidebiliyor. Bu esneklik sermayenin korkaklığını aşmasını sağladı. Öyle olunca da bir yerde bir kriz çıktığında parmaklar tuşa değerek son saniyeye kadar beklemek mümkün olabiliyor. Eskiden böyle bir şey olduğunda herkes oradan çıkmaya uğraşıp paniği büyütürken şimdi bilgisayar programlarında risk aralıklarında sistem son saniyeye kadar bekleyebiliyor. O arada panik yatışmış her şey normale dönmeye başlamışsa çıkışlar ertelenebiliyor.
İkinci neden; küresel krizle birlikte ve özellikle de son bir iki yılda pek çok siyasal, sosyal, jeopolitik ve ekonomik sorunun peş peşe ve bazen bir arada yaşanmış olmasıdır. Bu tür yoğunluk ve sıklıklar diğer olaylarda olduğu gibi bu olaylarda da bir anlamda kanıksama etkisi yaratıyor. İnsan korku tüneline ilk girdiğinde birçok efektten ve hareketten korkabilir. Aynı tünele peş peşe birden fazla defa girilse sonraki her girişte korku dozu azalır, bir süre sonra hiçbiri korkutucu olmamaya hatta komik gelmeye başlar. Aşağı yukarı bu örneğe benzer bir kanıksama durumuyla karşı karşıyayız.
Üçüncü neden; küresel sistemdeki likidite fazlalığıdır. Fed ve İngiltere Merkez Bankasıyla başlayıp AMB ve Japonya Merkez Bankasıyla devam eden niceliksel gevşeme operasyonları küresel sistemde müthiş bir likidite fazlalığı yarattı. Bu kadar fazla likidite akacak yer arıyor. O nedenle de krizlere aldırmayarak dünyada dolaşıp duruyor. Özellikle faiz oranlarının çok düşük olduğu yerlerden gelen fonlar faizlerin yüksek olduğu ülkelere gidiyor.
Piyasa aktörleri, bu üç gelişmenin yarattığı ortamda, sosyal, siyasal, kültürel hatta ekonomik gelişmelere fazla aldırmadan, onlardan soyutlanarak hareket ediyorlar. Bu soyutlanma eğilimi, piyasa aktörlerinde, olaylara ülke ve dünya için iyi – kötü, yararlı – zararlı olup olmadığı açısından değil kazanç yönünden bakmalarına yol açacak bir optik kırılma yaratıyor. Bu optik kırılma, piyasa ile yaşamın geri kalan kısmını ayrıştırıyor. Ben buna “piyasanın yaşamdan ayrışması” adını veriyorum.
Geçmişte, çevresindeki hatta dünyadaki krizlere çok duyarlı olan piyasa yapısına alışık olan kişiler bu yeni piyasa yaklaşımını tam olarak anlayamadıkları için “filan olay olduğu halde niçin kriz çıkmadı?” sorusunu sormaya devam ediyorlar.