Mahfi Eğilmez – 04.10.2015
1950 ve 60’larda liselerin en parlak öğrencileri inşaat mühendisliği veya makine mühendisliği okumaya giderdi. Ben ilkokuldayken öğretmen sınıfa “büyüyünce ne olmak istiyorsunuz” diye sormuştu. O zamanlar Ankara’da özel okul olarak hatırladığım yalnızca TED Maarif Koleji vardı. O nedenle devlet okulları zengin, fakir karışık bir yapıdaydı. Ankara Mimar Kemal İlkokulu kapıcı çocuklarından memur, işçi, tüccar veya sanayici çocuklarına kadar her ailenin çocuğunun gittiği bir devlet okuluydu. Sınıfımız 65 kişiydi. Bu 65 kişinin 64’ü soruya “mühendis olacağım” diye yanıt verdi. Bir tek çocuk itfaiyeci olmak istediğini söylemişti. Yaşamımda hiç mühendislik düşünmediğim halde o zamanın modasına uyup ben de mühendis olmak istediğimi söylemiştim.
Mühendisliğin gözde olmasının nedeni devletin, yevmiyeli teknik personel yönetmeliği çerçevesinde mühendislere diğer dalların mezunlarının çok üstünde ücret verimesiydi (1960’ların sonlarında üniversite mezunu devlette 495 TL maaşla işe başlarken mühendisler 90 TL net yevmiye ile yani 2.700 TL aylıkla işe başlıyorlardı.) Bu kadar yüksek ücret farkı da liselerin en parlak öğrencilerini mühendislik dallarına çekiyordu. En parlak öğrenciler mühendis olunca, Türkiye, 1970’lerden başlayarak dünya çapında müteahhitlik işleri alır oldu. 1970’lerin başında 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile maaş farkları kaldırıldı. Öyle olunca mühendislik dalları eskisi kadar büyük ilgi çekmez oldu.
Derken 1970 – 80’lerde moda tıbba kaydı. Hemen her dalda doktor eksiği vardı. Doktorlar muayenehane açıyor ve çok para kazanıyorlardı. Liselerin en parlak öğrencileri tıp fakültelerini tercih eder olmuşlardı. Sonuçta bu kadar iyi lise mezununun yönelimiyle 1990 – 2000’lerde çok parlak doktorlar yetişti. Hastanelerimiz hızla ün kazanmaya başladı. Mesela göz alanında bizim hastaneler dünya çapında hastaneler haline geldi. Dünyanın her yanından hastalar Türkiye’ye ameliyat olmaya gelmeye başladı. İsviçre’de, Almanya’da gelişen sağlık turizmi bizde de öne çıkmaya başladı. Sonra her hastane tıp fakültesi olmaya ve üniversiteye dönüşmeye yöneldi. Tıp fakültelerinin sayısı arttı. Bir yandan bu artışın etkisi bir yandan doğu hizmeti yapma mecburiyeti, liselerin en iyi öğrencilerinin tıp fakültelerini tercih etmelerine engel oluşturmaya başladı.
2000’lerde, elektroniğin yaşamımızda yeri yaygınlaştıkça elektrik, elektronik ve mekatronik mühendisliği gibi dallar öne geçti. Liselerin en parlak öğrencileri bu kez bu alanlara gider oldular. Ne var ki bu alanda Türkiye’de çalışacak fazlaca bir alan olmadığı için olsa gerek, inşaat mühendisliği veya tıp alanında olduğu kadar katkı getiren bir gelişme görülmedi. Elektrik, elektronik veya mekatronik mühendisliği tercihi, bu alanlarda görünür bir başarıyı getiremedi. Bu bölümleri bitirenlerin önemli bir bölümü daha yüksek ücret vaat eden bankaların hazine bölümlerine veya finans şirketlerine girerek iktisatçıların, finansçıların, işletmecilerin işlerine talip oldular. Bu bölümlerden mezun olanlar, ekonomi, işletme ve finans işlerinde, o alanlarda eğitim görmüş olanlara göre daha başarılı oldular çünkü ekonomi, işletme, finans gibi bölümlere gidenler liselerin en parlak öğrencileri değildi.
Son 20 yılda ekonomi, işletme, maliye dallarında artan kontenjanlara ek olarak mühendislik ve fen dallarında okuyanların da bu alanlara yönelmesi bu dallarda okuyan öğrencilerin karşı karşıya kaldığı rekabeti kat kat artırmış bulunuyor. Ekonomi, işletme, maliye, finans alanına yönelen öğrencilerin, bu kadar dezavantajı avantaja çevirebilmesinin tek yolu herkesten daha fazla çalışarak lisedeki açıklarını üniversitede kapatabilmekten geçiyor. Hatta lisede geride kaldıkları matematiği üniversitede ileriye götürmeleri, kısacası üniversitedeki 4 yılı sanki 8 yıl gibi yaşamaları gerekiyor. Lisede parlak olmayan geçmişlerini üniversitede çok parlak bir geleceğe döndürebilmeleri için bu şart. Bu dallarda okuyacak olan öğrenciler için üniversite yaşamı rahat edilecek, gezip tozulacak bir yaşam değil. Dersler kolay bile gelse ek çalışmalar yaparak, sosyoloji, psikoloji, felsefe, tarih, hukuk, matematik çalışarak lise geçmişi daha parlak, özellikle mühendislik bölümlerinde okuyan ve sonradan ekonomi, işletme, finans yüksek lisansı yapacak öğrencilerin rekabetini aşmaları gerekiyor.