Mahfi Eğilmez – 18.12.2012
Ekonomi nasıl canlanır? Tasarruf artarsa mı yoksa tüketim artarsa mı?
Bana sorarsanız ekonomi biliminin en can alıcı sorularından birisi budur. Çoğu kişi bu soruyu tasarruflar artarsa canlanır diye yanıtlar. İktisatçıların çoğunluğu ise herkesin aynı anda tasarrufa kalkmasını tasarruf paradoksu diye adlandırır. Bu durumda tüketimin hızla düşeceğini, tüketimin düştüğü yerde üretimin de düşeceğini dolayısıyla yatırımın düşeceğini, yatırımın düştüğü yerde yeni üretim imkanlarının oluşmayacağını ve ekonominin büyümeyeceğini anlatırlar.
İktisatçıların analizi doğrudur. Tasarruflar, yatırımların, tüketim ise üretimin kaynağını oluşturur. Yani tasarruf olmazsa yatırım olmaz, tüketim yoksa üretim de yapılmaz. Kimse satamayacağı bir malı üretmeye girişmez. Demek ki tasarruf da tüketim de aynı anda var olmalı ki tüketim talebi üretimi, tasarruf arzı ise yatırımları desteklesin.
Likidite tuzağı nedir?
Likidite tuzağı para arzındaki artışların faizleri daha fazla düşüremeyeceği bir aşamayı ifade eder. Bu aşamaya gelindiğinde ekonomiye enjekte edilen likidite atıl birikim biçiminde elde tutulmaya başlanır ve dolayısıyla para arzındaki artış ekonomiyi canlandırmaya yaramaz.
İnsanlar üç nedenle elde para talep ederler: (1) Günlük ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla, (2) Gelecekteki sağlık vb sorunlarını karşılamak yani bir çeşit sigorta amacıyla, (3) Spekülasyon amacıyla (yani faiz ya da temettü gibi gelirler elde etmek üzere.) Spekülatif para talebi faiz oranıyla ters yönlü ilişkilidir. Keynes bu ters ilişkiyi tahvil fiyatlarından yola çıkarak açıklıyor: Tahvil fiyatı arttığında faiz oranı fiilen düşmüş olur.
Tahvil fiyatı artarken faiz niçin düşer?
Keynes’in spekülatif para tutma eğilimini açıklarken kullandığı tahvil fiyatı ile faiz arasındaki ilişkiyi bir örnekle açıklayalım. Diyelim ki 100 TL değerindeki tahvili 95 TL’ye aldınız. Bu durumda o tahvilin faizi ((100 – 95) / 95 =) % 5,5 olur. Tahvilin değerinin 97 TL’ye yükseldiğini düşünelim. Bu durumda tahvilin faizi ((100 – 97) / 90=) % 3,3’e düşmüş olur. Yani tahvil değer kazandıkça faiz düşer.
Tahvil fiyatının yüksek buna karşılık faizin düşük olduğu noktada para tutma eğilimi artar. Faizler en düşük düzeye indiğinde insanlar faiz oranının tekrar yükseleceği ve tahvil fiyatlarının düşeceği beklentisine girer ve spekülatif para talebi olarak ayırdıkları varlıklarını fiyatı düşecek tahvilleri almak için likit olarak elde tutarlar.
Likidite tuzağına girildiği aşamada para arzının genişletilmesine ve faizin en düşük düzeye inmesine karşın tahvil alımı durmakta, parasal genişlemeyle ekonomiyi canlandırmak mümkün olamamaktadır.
Likidite tuzağı örnekleri
Likidite tuzağının yakın tarihteki ilk büyük yansıması Japonya’da yaşandı. Japon Merkez Bankası 1990’larda durgunluğa giren ekonomiyi canlandırmak için “niceliksel gevşeme yöntemine” başvurdu. Faizler sıfıra yakındı. Aynen Keynes’in dediği gibi likidite tuzağı ortaya çıktı ve Japon halkı eline geçen parayı likit olarak tutmayı tercih etti. Bu tercih yaklaşık 20 yıldır devam ediyor. Ekonomide faizler sıfır dolayında, Japonya yüzde 7 – 8 oranında bütçe açığı veriyor, Japon Merkez Bankası “niceliksel gevşemenin” en üst düzeyini deniyor ama Japon halkı eline geçen parayı tutmaya devam ediyor.
Niceliksel gevşeme yöntemi nedir?
Bu yöntem ile merkez bankaları, bankaların ve diğer kurumların ellerinde bulunan finansal varlıkları (tahvil, bono, varlığa dayalı menkul kıymet vb) satın alarak karşılığında bu bankalara ve kurumlara para verirler. Böylece ekonomiye karşılığı ve limiti teorik olarak belirli bir miktar yeni para enjekte edilmiş olur. Bunun para basmaktan farkı bir sınırının ve tahvil, bono gibi bir karşılığının olmasıdır.
Likidite tuzağının ikinci yansımasını 2008’de başlayan küresel krizle yaşamaya başladık. ABD Merkez Bankası (Fed) ve Avrupa Merkez Bankası (AMB) niceliksel gevşeme yöntemini en üst düzeyde denemesine karşılık ekonomilerde beklendiği gibi bir canlanma ortaya çıkmıyor.
Paul Krugman’ın vurguladığı gibi 2008 yılından başlayarak ABD’de Fed para bazını 3 katından fazla artırmış olmasına karşın bu artışın ekonomik canlanmaya katkısı oldukça düşük kalmış bulunuyor. Benzer bir durum AMB’nin para bazını artırmasına karşın ekonomik canlanmaya girememiş olan Euro bölgesi üyesi ülkeler için de geçerli. Bu da bize gerek ABD gerekse Avrupa’nın tıpkı Japonya’da olduğu gibi sıfır dolayındaki faiz oranları nedeniyle likidite tuzağına düşmüş olduklarını gösteriyor.
2013 yılı tasarruf yılı
ING Grubunun 14 Avrupa ülkesinde 14 bin kişinin katılımıyla gerçekleştirdiği 2013 Finansal Kararlar Anketi, 2013 yılında tasarruf etme eğiliminin en gözde tercih olduğunu ortaya koyuyor. Ankette en çok tercih edilen seçimler “daha fazla tasarruf” ve “daha kontrollü para harcama.”
Faizlerin sıfır dolayında olduğu hatta negatif reel faizin konu olmaya başladığı birçok ülkede bu ortamda tasarrufların daha fazla artırılması yönünde eğilim belirmesini likidite tuzağı olgusu dışında açıklamak pek kolay değil. O nedenle başta Avrupa olmak üzere gelişmiş dünyanın işi 2013 yılında 2012 yılına göre daha rahat görünmüyor.