Mahfi Eğilmez – 22.08.2016
Roma İmparatorluğu, eski uygarlıkların biriktirdiği ilkeleri, Roma’nın geliştirdikleriyle birleştirip bir hukuk sentezi yaratmış ve günümüz hukukunun temelini oluşturan kuralları hayata geçirmiştir. Batı Roma İmparatorluğunun 1500 yıl, Doğu Roma İmparatorluğunun 557 yıl önce yıkılmasına karşın hukuk fakültelerinde bugün bile Roma Hukuku dersleri okutulmasının nedeni, bu birikimin değerinin kaybolmamış olmasındandır.
M.Ö. 452 yılında yazılı olmayan hukuku toparlayıp yazılı hale getirmek için halk tarafından seçilen on kişi iki yıl çalışarak 12 levhaya hukukun bütün alanlarına ait maddeleri yazmışlar ve bunlar halk meclislerince kabul edilerek yasalaşmış. Bu yasalar levhalara yazılarak Roma’nın en büyük meydanı olan Forum Romanum’a asılmış. Levhalar, yaklaşık 60 yıl sonra Galler’in Roma’yı yağmalamaları sırasında imha edilmiş. Sonraki aşamada Roma yasalarının uygulamasında aksamalar olmuş, bugün bizim torba yasa dediğimiz farklı hükümler içeren maddeler aynı yasanın içine konulmaya başlanmış. Ve bu uygulamaya itirazlar yükselmiş. Roma hukukunun önemli yasalarından birisi olan Lex Caecilia Didia M.Ö. 98 yılında Roma’da konsüller Caecellius Metellus Nepos ve Titus Didius tarafından yürürlüğe sokulmuş. Yasa iki maddeden oluşuyor. İlk madde bir yasanın duyurulması ve oylanması için gerekli en az süreyi belirliyor. Maddede geçen ve süreyi belirleyen trinundum ifadesi günümüzde iki farklı yorumla karşılanıyor. İlk görüşte olanlara göre trinundum sözcüğü 24 günlük, ikinci görüşte olanlara göre ise 17 günlük bir süreyi ifade ediyor. Yasanın ikinci maddesi ise hiçbir tartışmaya yer vermeyecek kadar açık: “İnsanlar tek bir karmaşık yasada toplanmış farklı konular hakkında bir sonuca varmaya zorlanamazlar.” Yani yasanın ikinci maddesi, farklı konuların tek bir yasada toplanmasının doğru olmadığını, bunların ayrı yasalarla çıkarılması gerektiğini kurala bağlıyor. Böylelikle insanlar tek bir yasada toplanmış farklı konulardan beğendiğini kaybetmemek için beğenmediğini de kabul etmeye zorlanmamış oluyor.
Günümüzde gelişmiş demokrasilerde bu ilkeye azami saygı gösteriliyor. Farklı konular farklı yasa tekliflerinde parlamentoya sunulup ayrı ayrı görüşülüyor ve oylanıyor. İnsanlar beğendiklerini feda etmemek için beğenmediklerini de kabule zorlanmıyor. Bizde ise özellikle 1980’ler sonrasında başlayan torba yasa uygulamalarıyla bu ilke çoğu kez kenara atılır oldu. Birbirinden çok farklı yasal düzenlemeler, parlamentodan geçiş kolaylığı sağlamak için bir torba yasada toparlanıyor ve öylece görüşülüyor. Bu torba yasalara herkesin onaylayacağı düzenlemelerin yanına tartışmalı konular da konuyor ve tartışmalı konulara yönelebilecek itirazların önü kesilmiş oluyor. Geçtiğimiz günlerde TBMM’den geçen torba yasa bu uygulamaların tipik bir örneği. Sanki torbanın içinde birkaç cep var ve bazı yasalar oralara gizlenmiş gibi. Yasada vergi ve ceza affından üniversite adlarının değiştirilmesine, memurlar hakkındaki disiplin suçları düzenlemelerinden turizm desteklerine kadar birbiriyle ilgisiz birçok alanda düzenlemeler yer alıyor.
Torba yasaların Lex Caecilia Didia ilkesine aykırı olup olmadığını yorumlamak hukukçularının işi kuşkusuz. Amacım torba yasaların, Roma hukukunu aşıp evrensel hukuk anlayışına girmiş olan bu ilkeye uygun olup olmadığını yorumlamak değil zaten. Yalnızca bir noktaya dikkat çekmek istiyorum: İnsanların yapılan şeyleri anlayıp onaylamaları o şeyi benimseyip sahip çıkmaları için önemli. Benimsemeden onayladıkları düzenlemelere sahip çıkmaları ise pek mümkün değil. Torba yasaların içinde toplanıp birbiri arkasına gizlenerek geçirilmiş düzenlemeler, çoğu kez benimsenmiyor ve dolayısıyla uygulanması kolay olmuyor. O nedenle bugünün dünyasında sanki anlamını yitirmiş gibi görünen neredeyse iki bin yıllık bir düzenlemeyi bir kenara fırlatıp atmadan onun ardındaki birikime bakmakta yarar var.
Not: Bu yazının biraz daha değişik bir versiyonu ilk kez 16.10.2010’da Radikal Gazetesinde Lex Caecilia Didia başlığıyla yayınlandı.