Malum, Soğuk Savaş döneminde ne ‘Atlantik İttifakı’, ne de ‘Demir Perde’ içerisinde yer almak istemeyen ülkelerin oluşturduğu ‘Bağlantısızlar Hareketi’, içinde bulunduğumuz dönem ‘Küresel Güney’ olarak adlandırılmakta. Küresel Güney’i oluşturan ülkeler, yine içinde bulunduğumuz dönemde, BRICS, Şangay İşbirliği Teşkilatı gibi küresel ve bölgesel işbirliği platformlarında küresel ekonomi- politik sisteme yönelik olarak daha yoğun işbirliğini nasıl geliştirebileceklerini tartışmaktalar. Tartışmaların odağında yer alan önemli bir kavram ‘stratejik özerlik’ Söz konusu kavramın anlamı, bir ülkenin bir yandan içinde bulunduğu ittifak ilişkilerini güçlü tutmaya devam ederken, diğer yandan ‘çok kutuplu dünya’da, daha çok sayıda ‘güç merkezi’nin olduğu bir dünyada, çok taraflı bir ‘açık kapı siyaseti’ politikasına da ağırlık vererek ve kendi önceliklerini dikkate alarak, kendi adına düşünme, kendi değerlerine ve menfaatlerine göre hareket etme yeteneğini de geliştirmesi.
İşin ilginç yanı, ‘stratejik özerlik’ kavramının sadece ‘Küresel Güney’ olarak tanımlanan ülkeler nezdinde değerlendirildiğini, tartışıldığını da düşünmeyelim. Söz konusu kavram, ‘Atlantik İttifakı’ üyesi ülkelerin de gündeminde. Çünkü, küresel ekonomi-politik sıklet merkezinin Atlantik’ten Asya-Pasifik’e kaymakta olduğunun konuşulduğu bir küresel ortamda, dünyanın önde gelen ülkelerinin tümü, 21. Yüzyıl’ın geride bıraktığımız 22 yılı içerisinde, aynı ittifak içinde olduklarını düşündükleri ülkeler ile ciddi görüş ayrılıkları, fikir çatışmaları, menfaat çatışmaları yaşadılar. Üstüne, ‘Kovid-19 Küresel Virüs Salgını’ ve ‘Rusya-Ukrayna Savaşı’ süreçlerinde aynı ittifak içinde oldukları düşündükleri ülkelerden yeterince destek göremediklerine; hatta, enerji, gıda ve sağlık ürünleri arz güvenliğine yönelik risk ve tehditlerin ortasında ‘her koyun kendi bacağından asılır’ durumlarıyla karşı karşıya kaldıklarına da şahit oldular.
Yazının devamı için TIKLAYINIZ!