2008 küresel finans krizinde ilk darbeyi alan, 2020’de patlak veren küresel virüs salgını ile iyice dağılan, 2022 başında patlak veren Rusya- Ukrayna Savaşı ve takip eden küresel ve bölgesel jeopolitik ve jeoekonomik kırılmalar ile tabutuna son çivilerin çakıldığı ‘Küreselleşme 2.0’ döneminin yerle yeksan olması, küresel ekonomi-politik sistemde yeni kavramların sorgulanmasını da beraberinde getirdi. İlk kavram ‘ekonomi-politik parçalanma’. Özü, dünya ekonomisi ve siyasetinde yeni güç merkezleri arası bölünmenin, parçalanmanın, yeni ülke gruplarının oluşumunun hız kazanmış olması. ‘Küresel Kuzey’ ve ‘Küresel Güney’ artık fazlasıyla oturmuş kavramlar iken, küresel platformlarda ‘Küresel Doğu’ gibi yeni bir kavramın dillendirildiğini de görüyoruz.
İkinci bir kavram ‘stratejik otonomi’. Önde gelen 40 ekonominin tarım ve gıda, enerji, teknoloji ve dijital altyapı ile savunma alanında kendine yetebilen ekonomi olmayı önceliklendirmesi. Bu durum, ‘Küreselleşme 2.0’ın hararetle savunduğu ‘ekonomik bağımlılık’ kavramının da kullanım dışı kaldığını teyit ediyor. Yeni dönem, doğrudan yatırımlarda da, ülke ekonomisine yeni altyapı, yeni fabrika, yeni tesis kazandırma noktasındaki yatırımlarda da, ‘friendshoring’, yani sadece coğrafik olarak değil, daha da önemlisi müttefiklik ruhuna haiz ülkelere doğrudan yatırımların yönlendirilmesi yönünde eğilimleri de öne çıkarıyor. Bununla birlikte, ABD’nin Trump ve Biden döneminde attığı adımlar, ABD menşeli yatırımların daha çok ABD’de kalması yönündeki eğilimin de güçlendiğine işaret etmekte. G7 ülkeleri geçtiğimiz 25 yıla kıyasla, önümüzdeki 10 yıl için kendi yatırımcılarının kendi ekonomilerine yatırım yapmasını teşvik etmeye odaklanmış durumdalar.
Yazının devamı için TIKLAYINIZ!