Uğur Gürses – 25.10.2010
Kur savaşı nasıl çıkar? Bir ülkenin devalüasyon yapmasını, bir gecede kur rejimini değiştirmesini bekleyenler fena halde yanılıyorlar. Savaş çoktan başladı. Neredeyse ikinci ayının sonuna geliyoruz!
Amaç paranın değerini düşürmekse birçok merkez bankası bunun için çoktan kolları sıvadı bile. ABD, AB, Çin, Japonya: Hepsi işbaşında! Merkez bankalarının tek bir hedefi var: Ekonomideki yavaşlamayı, durgunluğu ortadan kaldırmak. Parasal alanda miktarsal gevşemeyle hem ulusal paraların değer kaybına yol açarak dış talep hem de içeride uzun vadeli reel faizleri düşürerek iç talep canlandırılmak isteniyor. Parasının değer kaybetmesini, kendi mallarına olan talebin artmasını, yani dışarıya daha fazla mal satmayı isteyen ülkeler, artık eskisi gibi ‘bir gecede olan’ devalüasyonlara gidemiyorlar. Gidemiyorlar çünkü bunu yapabilmeleri için kur rejimini değiştirmeleri gerekir. Gidemiyorlar çünkü merkez bankaları kur belirlemiyor. Kur belirlemeye ya da müdahale etmeye çalışsalar da piyasalarda bunu yapabilecek güçleri yok. Seksenlerin ve de doksanların ortalarına kadar olan süreçte, gelişmiş ülke merkez bankalarının öğrendikleri tek şey kura müdahale etseler dahi piyasada kuru belirleyemedikleri oldu. Bu yüzden de 90’lı yılların ortalarından itibaren döviz kuruna müdahaleden uzak durdular.
İletişimin gücü
Şimdi, iletişimin etkili bir para politikası aracı olarak kullanıldığı bir dönemdeyiz. Günümüz ‘savaşlarının’ artık sadece ‘enstrümantal’ olmadığını, iletişimle de yapıldığına tanık oluyoruz. Artık merkez bankalarının elinde iletişim denilen görece daha etkili bir ‘değnek’ var. Ağustos sonunda, kur savaşı örtülü biçimde başladı. Başlatan da ABD Merkez Bankası (FED) oldu. FED, başarılı bir iletişim politikasıyla ağustos sonundaki Jackson Hole toplantıları sırasında önde gelen ekonomist ve merkez bankacılarla ‘miktarsal gevşemenin’ 2. aşamasına geçilmesi açıkça konuşulmaya başlandı. Ağustos sonundan bu yana, henüz kendisi gelmeden ‘rüzgârı’ geldi miktarsal gevşemenin. FED, henüz piyasaya para bile sürmeden, son iki ayda istediği yolda ilerledi bile. Neydi bu? Kasımdaki FED toplantısında miktarsal gevşeme için kapsamlı tahvil alım kararı alacağı beklentisini oldukça yükseltti. Amaç neydi? Uzun vadeli faiz oranlarının kısa vadeli faiz oranlarıyla farkını en aza indirmek. Uzun vadeli reel faizleri aşağı çekmek. Başardı da; 10 yıllık faizler, 30 Temmuz’daki yüzde 3’ten, bugünlerde yüzde 2.5 seviyesine kadar geriledi. Sadece konuşarak uzun vadeli faizler yarım puan düşürüldü.
Devamı için tıklayın.