Kur korumalı mevduat; TL mevduat hesaplarına faize ek olarak kurda oluşacak değişimlerin farkını da eklemek suretiyle yüksek getiri vermeyi amaçlayan bir mevduat çeşididir. İki türlü uygulanıyor: (1) TL mevduatlardan kur korumalı mevduata geçenlere bankalar yüzde 17’ye kadar faiz ödüyorlar, kurdaki değişim TL aleyhine olmuşsa aradaki fark faize ek olarak Hazine tarafından bütçeden ödeniyor. Yılbaşından Temmuz sonuna kadar bu çerçevede bütçeden ödenen miktar 60,6 milyar TL olmuş. (2) Döviz tevdiat hesabını bozdurarak kur korumalı mevduat hesabı açanlara yine aynı sistem çerçevesinde ödeme yapılıyor yalnız burada farkı Hazine değil Merkez Bankası (TCMB) ödüyor. TCMB’nin yılbaşından Temmuz sonuna kadar bu hesaplara yaptığı ödeme konusunda yayınlanmış bir veri olmamakla birlikte konuya ilişkin tahmin yapanlar miktarın 80 milyar TL dolayında olduğunu söylüyor.
Bir de ‘opsiyonlu kur kormalı mevduat hesabı’ var. Buna göre bankadaki döviz mevduatının yarısını bozdurup TL kur korumalı mevduat hesabına yatıran kişiye bu bölüm için yukarıda (2) numaralı seçenekte değindiğimiz gibi ödeme yapılıyor, döviz mevduatı olarak kalan diğer yarıya ise yüzde 7,5 faizli üç ay vadeli döviz hesabı açılıyor.
Bu karma karışık hesapların icat edilmesinin tek nedeni faize faiz dememek. Oysa adına ne dersek diyelim bu ödemelerin tamamı faiz. Önemli olan paranızı bankaya yatırmanız karşılığında size verilen ek tutar. Bunun adına ne derseniz deyin bu faizdir. Kimin ödediğinin, niçin ödediğinin, nereden ödediğinin tanım açısından hiçbir önemi yok.
Hükümet, kurların sürekli yükseldiği ve enflasyonu da yükselttiği bir ortamda bankaların verdiği faize ek olarak Hazine veya TCMB’den kur farkı ödeyerek faizi enflasyona denk getirmeye ve bu yolla dövize dönüşün önünü kesmeye çalışıyor. Oysa kur korumalı mevduat hesaplarının döviz mevduatından gerçekte pek bir farkı yok. Aslına endekslenmiş ya da bir şekilde bağlanmış her şey sonuçta aslı gibidir.
Bu izlenen yöntemin çok önemli sakıncaları var: (1) Ulusal parayı yabancı paralara endekslemek ulusal paraya duyulan güveni temelinden sarsmak demektir. Bir ülkenin merkez bankasının görevi kendi bastığı paraya itibar sağlamak olmalıdır, bastığı parayı başka paralara endeksleyen bir merkez bankası ve bunu kullanan devlet her şeyden önce kendi bastığı paraya güvenmiyor demektir. (2) Bankaların ödemesi gereken faizin önemli bir bölümünü konuya hiçbir şekilde muhatap olmaması gereken Hazine’nin ödemesi bütçeye gereksiz yük getirerek bütçe açığının büyümesine yol açıyor. Böylece tasarruf sahipleri, tasarrufu olmayanların ödediği vergilerden de adı faiz olmayan ama faiz olan bir payı almış oluyorlar. Karşımıza gelir dağılımı adaletinin iyice bozulmasına yol açan bir uygulama çıkıyor. Hazine, bırakın bankalar adına faiz ödemesi yapması, faiz gelirlerinden vergi alması gereken bir kurum. Bu, devleti, şirket gibi görmenin yarattığı bir optik kırılma örneğidir. (3) Aynı şekilde bankaların ödediği faize hiçbir şekilde muhatap olmaması gereken TCMB’nin bu uygulamayla dövizden dönerek kur korumalı mevduat hesabı açanlara fark ödemesi gereksiz yere zararla karşılaşmasına yol açıyor. TCMB, yılsonunda bilançosunu zararla kapatırsa (ki bugünkü görünüm ciddi bir zarar oluşumunu işaret ediyor) bu zararı Hazine karşılayacak (TCMB’nin kârı nasıl Hazine’ye gidiyorsa zararını da Hazine karşılamak zorunda.) Bu da yine bütçeye gereksiz bir yük getirecek.
İşin buraya kadar olan bölümü hükümetin faiz meselesine baştan beri yaptığı yanlış yaklaşımların sonucu olarak ortaya çıkan yanlış ekonomi politikasının getirdiği durumu sergiliyor.
Muhalefetin konuya yaklaşımı da doğru değil. Muhalefet temsilcileri kur korumalı mevduat hesabı olanları tefeci olarak suçlamaya kadar vardırıyor işi. Enflasyonun yüzde 80 olduğu ve dolarizasyonun yaygın olduğu bir yerde TCMB’nin bankaları fonlamada yüzde 14 faiz uygulaması ve bankaların TL mevduat sahibine yüzde 20 dolayında faiz vermesi sıkıntının temel kaynağı. Aslında bankalar normal haline bırakılsa TL mevduata en az enflasyon oranında faiz verecekler. Ama çeşitli baskılarla mevduat faizleri düşük tutulunca tasarruf sahipleri de kur korumalı mevduat hesabı açmaya yöneliyorlar. Bu hesapları açanlar tefeci falan değil, satın alma güçlerini enflasyona karşı korumaya çalışan tasarruf sahipleri. Tefeciler, bu faizi beğenmezler.
Ne yazık ki muhalefet de iktidar gibi faizi yanlış ele alıyor. Faiz lobisi gibi aslı olmayan hayali düşmanları onlar da dile getiriyor. Oysa hepimiz biliyoruz ki kuru ve dolayısıyla enflasyonu durdurmanın yolu faizi yükseltmek. ‘İktidara gelince yalnızca faizi alacaklar’ açıklaması yanlış değil. Ama faizi enflasyonun bu kadar altında tutmaya devam edecek olan bir yönetim işin içinden çıkamaz ve bugünkü hükümetin düştüğü faiz tuzağına düşmüş olur.
Yanlış olan faizin ve ek ödemenin düzeyi değil, yanlış olan bankaların ödemesi gereken tutarın önemli bir bölümünü Hazine’ye ve TCMB’ye ödetmek. Yanlış olan faize faiz dememek için tasarrufu olmayanların vergilerinden tasarrufu olanlara aktarma yapmak.