Mahfi Eğilmez – 14.10.2015
Bugünlerde özellikle yabancı gazete ve dergilerde ya da çeşitli kurumların piyasa raporlarında küresel krizin üçüncü aşamasına girdiğimiz ve bu aşamada gelişmekte olan ekonomilerin krizin parçası olacağı ve bunun ciddi sıkıntılar ve sorunlar yaratacağını anlatan analizler okuyoruz. 29 Eylül 2011 tarihli Radikal Gazetesinde yazdığım ‘Krizin Üçüncü Aşaması’ başlıklı yazım, bu konuda yapılmış ilk analizdir. Bu yazımı burada sizlerle bir kez daha paylaşıyorum.
“İlk aşaması ABD’yi, ikinci aşaması AB’yi etkileyen krizin üçüncü aşaması, gelişme yolundaki ekonomileri etkileyecek. İlk aşaması ABD’yi, ikinci aşaması AB’yi ağır biçimde etkileyen küresel krizin üçüncü aşamada gelişme yolundaki ekonomileri etkisi altına alacağını ve asıl krizin o zaman ortaya çıkacağını tahmin ettiğimi daha önce yazmıştım. ABD ve AB’nin krize girmesinden bir ölçüde etkilenmiş olsalar da gelişme yolundaki ekonomiler bugüne kadar krizi bir şekilde kendilerinden uzak tutmayı başardılar. Sanırım artık bu aşamada bu pek mümkün olmayacak.
Yükselen piyasa ekonomileri
Gelişme yolundaki ekonomileri, yükselen piyasa ekonomileri ve diğerleri olarak iki gruba ayırabiliriz. Çin, Hindistan, Brezilya, Rusya, Meksika, Türkiye gibi ekonomilerin yer aldığı ilk gruptaki ülke sayısı 20 ile 40 arasında değişiyor. Bu grubun dışında kalan 130 dolayındaki ekonomi arasında daha az gelişmiş ekonomiler yer alıyor. Yükselen piyasa ekonomileri içinde yukarıda değindiğim ekonomiler hem GSYH olarak hem de üretim gücü olarak gruptan ayrışıyorlar. Yükselen piyasa ekonomilerinin bazıları küresel sistemin ihtiyacı olan bazı hammaddelerin üreticisi konumunda bulunuyor. Örneğin Rusya önemli bir doğalgaz ve petrol üreticisi, Brezilya dünya çapında bir soya üreticisi.
Bu ekonomiler, dünya ekonomisinde yeterli büyüme sağlanamadığı dönemlerde talep gerilemesine bağlı olarak yeterince ihracat yapamaz duruma düşüyor ve ekonomik denge bozulmaları yaşayabiliyorlar.
Şu sıralarda içine girdiğimiz dönemde dünya büyümesinde ciddi bir düşüş yaşanması bekleniyor ve bunun etkisiyle bu tür hammaddelere olan talep düşüyor. Bu durum, bu tür hammaddeleri üretip satan ekonomilerin yavaş bir seyirle de olsa sıkıntı içine girebileceğini gösteriyor. Yükselen piyasa ekonomilerinin bazıları ise hammadde satıcısı değil. Bunlar tıpkı gelişmiş ekonomiler gibi sanayi ürünleri ya da gelişme yolundaki diğer ekonomiler gibi tarım ürünleri satarak döviz geliri elde ediyorlar. Bir bölümünde turizm gelirleri de ağırlıklı yer tutuyor. Türkiye bu kategoride hem sanayi ürünleri ihraç eden hem de turizm gelirleri önemli miktarlara ulaşmış olan bir yükselen piyasa ekonomisi.
Kriz çözülemedi
Krizin ilk aşamasında ABD, aldığı parasal önlemlerle gidişi tersine çevirmeyi, ekonomiyi yeniden canlandırmayı denedi ama pek de başarılı olamadı. Trilyonlarca dolarlık likidite desteğine karşın ne tüketim ne yeni ev satışları ne de diğer alanlarda beklendiği gibi bir canlanma ortaya çıktı. Öyle olunca işsizlik sorunu da çözülmeden kaldı. Krizin ikinci aşamasında Euro Bölgesi ekonomilerinin bir bölümü kendi aldıkları veya almayı planladıkları önlemlerle krizden çıkma yolunda hiçbir gelişme sağlayamadılar. Bu ekonomilere Avrupa Birliği fonlarından ve IMF’den yardım yapıldı ve hâlâ da yapılıyor ama olumlu bir gelişme şimdiye dek sağlanamadı.
Lider sorunu
IMF ve Dünya Bankası genel kurul toplantıları sırasındaki gelişmelere bakılırsa gelişmiş ekonomiler henüz sorunun nasıl çözüleceği konusunda, eylem birliği bir yana, düşünce birliği oluşturmaktan bile uzak görünüyorlar. Çok açık olarak görülüyor ki küresel sistemin bugünkü temel sorunu, ortak eylemi organize edecek bir liderin olmaması. Geçmişte bu rolü ABD Başkanı oynardı. Genellikle de arkasında güçlü bir İngiliz lider olurdu (Roosevelt–Churchill, Reagan–Thatcher, Clinton–Blair gibi). Bugün Obama güçlü bir lider değil. İngiltere Başbakanı’nın kim olduğunu ise çoğu İngiliz bile bilmiyor.
Türkiye, ikinci dalgayı da atlatacak ama üçüncü dalgayı atlatmak gerçekten çok zor görünüyor.”