Öncelikle, şunu belirtmemiz gerekir ki, Küresel Finans Krizinde tüm kredi derecelendirme kuruluşları Krizin bu derece riskli ve geniş bir alanı etkisi altına alacağını tahmin edemedi.
Bu nedenledir ki, özellikle En iyi Banka seçilen Lehman Brothers’ın batması doğal olarak kredi derecelendirme kuruluşlarına olan güveni sarstı. Burada şüphesiz, FED’in ve ABD Ekonomi yönetiminin, Greenspan döneminden başlayarak bu sürece nasıl gelindiğini sorgulaması gerekiyor. 2009 krizinden sonra ise, derecelendirme kuruluşlarının bundan sonraki süreçde izlediği üç temel makro veri gündeme oturdu, bunlardan birincisi cari işlemler dengesi, ikincisi büyüme ve üçüncüsü enflasyon. Bu üç veri incelenirken de gelişen piyasalar ve gelişmiş piyasalar olarak çok keskin bir şekilde ayrıma gidildi ve şu an analizlerde örneğin Kırılgan 8’li de olduğu gibi biraz önce belirttiğim üç temel makro veriye dayanıyor ve daha derin analiz ediliyor.
Açıkcası Türkiye gibi gelişen piyasaların en temel önceliği cari işlemler açığının finansman sorunu ile büyüme ve enflasyon arasında gelişiyor. Dolayısı ile, piyasaların özellikle yerel seçimlerden sonra iktidar partisinin güven tazelediğini fiyatladığını ve kredi kuruluşlarının değerlendirmelerini kısa vadede göz ardı ettiğini düşünüyorum. Diğer yandan ABD FED Başkanı Yellen’ın şu sıralar Gelişen Pİyasalar açısından güvercin yaklaşım sergilemesi de kredi kuruluşlarının değerlendirmelerinin önüne geçiyor. yalnız burada çok önemli bir hususun altını çizmek istiyorum. Gelişen piyasalarda ki olumlu hava belki mayıs sonu, haziran ortalarına kadar devam edebilir. Ancak temmuz ayından itibaren özellikle, cari açığın finans sorunu, sermaye girişleri, büyüme ve enflasyon konuları tekrar Türkiyenin gündemine oturacak gibi gözüküyor. Dolayısı ile Türkiyenin yatırım yapılabilir kredi notu ile ilgili mali disiplinden son zamanlarda dikkat çekici beyanlarda bulunan kredi kuruluşları, Yaz ortasında Türkiyenin Bütçe Dengesi, Cari Açık ve Enflasyon sorununa eğilmeye devam edecek gibi düşünüyorum. Piyasaların da haziran ortasından itibaren, kredi derecelendirme kuruluşlarının değerlendirmelerini dikkate almasını bekliyorum.
* Bu yazı, PARA DERGİSİ’nin 27 Nisan- 3 Mayıs sayısında yayınlanmıştır.
Dr. İsmet DEMİRKOL
Ekonomist – Akademisyen