Mahfi Eğilmez – 17.08.2018
Korumacılık ve Ticaret Savaşı
Korumacılık; bir devletin, kendi ulusal üreticilerini ve çalışanlarını haklı ya da haksız dış rekabetten korumak amacıyla uluslararası ticarete çeşitli yollarla kısıtlamalar getirmesi durumudur. Bu kısıtlamalar genellikle gümrük vergilerinin yükseltilmesi, ithalata kota konulması (ithalata miktar ve değer olarak limit getirilmesi), ithal edilecek malların standartlarının ülkeye özel olarak tanımlanması gibi yollarla yapılır.
Ticaret savaşı; korumacılık uygulayarak ithalatına kısıtlamalar getirmiş olan bir ülkeye karşı başka ülkelerin de benzer yollarla misilleme yapmaları halinde ortaya çıkan durumdur. Konu korumacılıktan ticaret savaşlarına sıçradığında bu savaşa giren ekonomiler birbirlerinden yaptıkları ithalatı kısıtlamaya yönelirler ve bu hamlelerin sonucu olarak uluslararası ticaret hacmi düşmeye başlar.
ABD’nin Başlattığı Ticaret Savaşı
ABD, tarihsel olarak dışticaret açığı veren bir ekonomidir. ABD’nin en yüksek ticaret açığı verdiği ekonomi olan Çin’e 2017 yılı itibariyle ihracatı 130 milyar, Çin’den ithalatı 506 milyar ve dolayısıyla ticaret açığı da 376 milyar Dolar tutarında bulunuyor. ABD yönetimleri zaman zaman ABD Ticaret Temsilciliği (USTR) aracılığıyla karşılıklı ticarette açık verdiği ekonomilere ve özellikle de en yüksek ticaret açığı verdiği Çin’e karşı belirli ölçülerde baskı uygular. Bu baskılar Trump’ın başkan seçilmesine kadar daha çok ikili ekonomik ilişkiler ve bazen de Dünya Ticaret Örgütü (WTO) aracılığıyla yapılırdı. Bu tür baskıları tam olarak bir ticaret savaşı diye nitelemek pek doğru olmaz. Trump’ın, başkan seçildikten sonra bu baskıları sözlü olmaktan hatta WTO aracılığıyla yürütmekten çıkarıp doğrudan tek taraflı olarak uygulamaya geçirmeye başlamasıyla birlikte iş açık bir ticaret savaşına dönüştü. Bu uygulamalar iki tuhaf sonuç yaratmaya başladı: (1) Kapitalizmin, defalarca doğruluğu kanıtlanmış olan, “uluslararası ticaret artışı uluslararası refah artışını getirir” ilkesinden sapma başladı. (2) Kapitalizmin lideri olan ABD korumacılığı savunur duruma geçerken, komünist olarak nitelenen Çin serbest ticareti savunur konuma geçti.
Trump yönetimi, Çin’e karşı başlattığı korumacılık önlemlerini Çin’le sınırlı bırakmayarak ticaret açığı verilen başka ülkelere de uygulamaya koyuldu. Bu yaklaşımının sonucu olarak Çin ve diğer ülkeler de ABD mallarına karşı benzer önlemleri uygulamaya koyunca dünya çapında bir ticaret savaşı başlamış oldu.
ABD ve Çin’in karşılıklı uygulamalarla birbiriyle dışticaret ilişkisini tümüyle askıya aldıklarını ve her iki ülkenin bu askıya alma sonucu kaybettiği ihracatı başka bir ülkeye yönlendiremediğini varsayalım. Bu durumda ABD 130 milyar, Çin 506 milyar Dolarlık ihracat gelirinden yoksun kalmış, ABD dış ticaret açığını 376 milyar Dolar azaltırken, Çin dışticaret fazlasının 376 milyar Dolarını kaybetmiş olacaktır. Böyle bakıldığında ABD ticaret savaşından kazançlı çıkmış görünür. Ne var ki ABD’ye karşı açık veren ülkelerin, ABD’nin Çin’ e yaptığı uygulamanın aynısını ABD’ye karşı yapmaları halinde bu kez ihracat gelirlerini ve dolayısıyla refah düzeyini kaybeden ABD ekonomisi olacaktır. Bu karşılıklı kısıtlamalar sonucunda dünya ticareti ve dolayısıyla dünya refahı gerileyecek, bazı ufak tefek istisnalar dışında bütün ülkeler bu savaştan muhtemelen zararlı çıkmış olacaklardır. Bugüne kadar ticaret savaşlarında net bir biçimde kazanan olmadı. Geçmiş uygulamaların ortaya koyduğu gibi ticaret savaşları genellikle örneği az görülen bir kaybet – kaybet durumuna yol açıyor.
ABD – Türkiye Ticaretinde Son Gelişmeler
ABD ile Türkiye arasında ticaret savaşı başlatacak bir durum, en azından ABD açısından, söz konusu değil. Bunu ortaya koyabilmek için iki ülkenin önce dünya ticaretindeki yerlerine, sonra da karşılıklı dışticaret ilişkilerine bakalım.
Aşağıdaki tablo ABD ve Türkiye’nin çeşitli verilerini gösteriyor (Kaynaklar: IMF, WEO Database, April 2018, USTR, US Census Bureau, TÜİK.)
2017 | ABD | Türkiye |
GSYH (Milyar USD) | 19.390,6 | 849,5 |
Dünya GSYH’sinde pay (SAGP, %) | 15,3 | 1,7 |
Mal İhracatı (Milyar USD) | 1.546,3 | 157,0 |
Mal İhracatı / GSYH (%) | 8,0 | 18,4 |
Mal İthalatı (Milyar USD) | 2.342,0 | 233,8 |
Mal İthalatı / GSYH (%) | 12,0 | 27,5 |
Dışticaret Dengesi (Milyar USD) | -795,7 | -76,8 |
Dışticaret Dengesi/GSYH (%) | -4,1 | -9,0 |
İhracatın İthalatı Karşılama Oranı (%) | 66,0 | 67,2 |
Tabloya göre dünya GSYH’sindeki payı yüzde 15,3 olan ABD, dünyaya, GSYH’sinin yüzde 8’i kadar mal satarken (ihracat) yüzde 12’si kadar da mal satın alıyor (ithalat) ve GSYH’sinin yüzde 4,1’i kadar bu alış verişten açık vererek çıkıyor. Buna karşılık dünya GSYH’sindeki payı yüzde 1,7 olan Türkiye, dünyaya GSYH’sinin yüzde 18,4’ü kadar mal satarken, dünyadan da yüzde 27,5’i kadar mal satın alıyor ve GSYH’sinin yüzde 9’u kadar açık veriyor. Mutlak sayıları bir kenara bırakıp da oranlar üzerinden bu iki ülkenin diğer ülkelerle ile olan ticaretine bakarsak ABD’nin bu ilişkiden yüzde 4,1 açıkla çıkmasına karşılık Türkiye’nin yüzde 9 açık vererek çıktığını, yani ortada dışticaret açısından bir dengesizlik varsa bunun ABD’den çok Türkiye aleyhine olduğunu açık biçimde görebiliriz.
Aşağıdaki tablo ABD ve Türkiye’nin birbirleriyle olan ticaret ilişkisini genel olarak ortaya koyuyor. Dışticaret verileri, farklı sınıflandırmalar nedeniyle, en büyük farklılıkları gösteren veriler. Aynı ülkenin farklı kurumlarının yayınladığı veriler bile farklı olabiliyor. Burada da ABD kaynaklarıyla (US Census Bureau ve USTR) Türk kaynaklarından (TÜİK, TCMB) elde edilen veriler arasında (sınıflandırma farkları gibi konulardan kaynaklanan) ciddi farklar söz konusu. Karışıklığa yol açmamak için tabloda TÜİK verilerini kullandım.
ABD – Türkiye Dışticareti (Kaynak: TÜİK) | 2017 | 2010 |
Türkiye’nin ABD’ye Mal İhracatı (Milyon USD) | 8.654,3 | 3.762,9 |
Türkiye’nin ABD’ye Mal İhracatı / Türkiye GSYH’si (%) | 1,0 | 0,5 |
Türkiye’nin ABD’den Mal İthalatı (Milyon USD) | 11.951,7 | 12.318,7 |
Türkiye’nin ABD’den Mal İthalatı / Türkiye GSYH’si (%) | 1,4 | 1,7 |
Türkiye’nin ABD ile Dışticaret Dengesi (Milyon USD) | -3.297,4 | -8.555,8 |
Türkiye’nin ABD ile Dışticaret Dengesi / Türkiye’nin GSYH’si (%) | 0,4 | 1,2 |
Türkiye’nin Toplam İhracatında ABD’nin Payı (%) | 5,5 | 3,3 |
Türkiye’nin Toplam İthalatında ABD’nin Payı (%) | 5,1 | 6,6 |
Tabloya göre ABD ile Türkiye arasındaki ticaretten ABD kazançlı çıkıyor. 2017 yılında ABD, Türkiye’ye 12 milyar Dolara yakın mal satarken Türkiye’den 8,7 milyar Dolara yakın mal satın almış ve bu ticaretten yaklaşık 3,3 milyar Dolar kazançlı çıkmış. Buna karşılık örneğin 2010 yılıyla karşılaştırırsak Türkiye, ABD’ye karşı verdiği ticaret açığını ciddi biçimde düşürmeyi başarmış. 2010’dan 2017’ye ABD’ye ihracatın Türkiye’nin toplam ihracatındaki payı artarken ABD’den ithalatın Türkiye’nin toplam ithalatındaki payı azalmıştır.
ABD’nin Türkiye’ye karşı bir ticaret savaşı başlatması için bu tablolardan çıkarılabilecek tek gerekçe Türkiye’nin ABD’ye ihracatının artmasına karşılık ithalatının düşüş eğiliminde olmasıdır. Ki bu da bir ticaret savaşı başlatmak için yeterli bir bahane değil.
ABD’nin Türkiye’ye Karşı Uyguladığı Yaptırımlar ve Türkiye’nin Misillemesi
ABD, yakın geçmişte, Türkiye’ye karşı bazıları korumacılık eylemi niteliğinde olan, bazıları ise farklı alanları kapsayan yaptırımlar uyguladı. Başka bazı yaptırımları uygulamaya hazırlandığı da ifade ediliyor. Oysa buraya kadar yaptığımız açıklamalar ve veri incelemeleri ABD’nin Türkiye’ye karşı bir korumacılık eylemine girmesini gerektirecek herhangi bir sağlam gerekçesinin olmadığını, dolayısıyla başka ülkelere karşı başlattığı ticaret savaşına Türkiye’yi de katmasının bir anlamı olmadığını ortaya koyuyor. Yukarıdaki örneği buraya uygularsak yani ABD ve Türkiye karşılıklı olarak birbirleriyle olan ticareti tümüyle askıya alsalar ve bunu başka bir ülkeye yönlendiremeseler, ABD dışticaret açığı 3,3 milyar Dolar artarken Türkiye’nin ticaret açığı o kadar azalır. Yani kaybeden ABD olur.
Bu durumda ABD’nin Türkiye’ye yaptırım uygulamasının temel nedeni olarak ekonomik veya ticari olaylar değil siyasal olaylar öne çıkıyor. Bunların içinde ABD açısından rahip Brunson’ın Türkiye’de casusluk yaptığı gerekçesiyle tutuklanmış olması önemli bir yer tutuyor. Ayrıca Nato üyesi ve ABD müttefiki konumunda olan Türkiye’nin Rusya’dan S-400 Savunma sistemlerini satın alması da önemli nedenler arasında bulunuyor. Ne var ki Türkiye’yi bu noktaya iten de aslında ABD’nin yaklaşımlarındaki değişimler oldu.
ABD, bu siyasal gelişmeler sonucunda uygulamaya koyduğu yaptırımların ilk adımı olarak Türkiye’den ithal ettiği alüminyum ve çeliğin gümrük vergilerini iki kat artırdı. ABD, Türkiye’nin satın aldığı F-35 uçaklarının Türkiye’ye tesliminin 90 gün süreyle askıya alınmasını 2019 savunma bütçesiyle ilgili yasaya koyarak onayladı. Bunlara ek olarak iki Türk bakanın ABD ile ilgili bazı haklarını askıya aldı ve ABD’deki varlıklarını dondurdu.
Türkiye de ABD’nin bu adımlarına karşı misilleme kararları aldı. ABD’den ithal edilen 22 çeşit dayanıksız ve dayanıklı tüketim ürününe ek gümrük vergileri uyguladı. ABD’li iki bakanın bazı hakları askıya alındı, Türkiye’deki varlıkları donduruldu. Birçok Amerikan malının alımından vazgeçildi.
Bütün bu gelişmelerin sonucunda tuhaf bir şekilde ticari olmayan olaylardan kaynaklanan bir ABD – Türkiye ticaret savaşı başlamış oldu. Bu savaş, mesela ABD – Çin ticaret savaşından farklı olarak ticari olaylara dayanmadığı için çözümü de ticari alanda olmayacak. Ticari ilişkilerin siyasal sorunlara alet edilmesi ciddi bir hatadır. Çünkü ticaret, aslında gergin olan siyasal ilişkileri yumuşatan ve siyasal sorunların çözümüne kapıları açan bir alandır.
Ticaret savaşlarının yaygınlaşarak devam etmesi, küresel krizden çıkmaya hazırlanan dünyayı yeni bir krize sokmak gibi bir riski de bağrında taşıyor. Varılacak nokta yeni bir küresel kriz olmasa bile tarih, büyük olasılıkla, Trump’ı bütün dünyayı zarara uğratan ABD Başkanı olarak hatırlayacak.