Mahfi Eğilmez – 19.08.2016
İktisatçıların para ikamesi (currency substitution), finansçıların Dolarizasyon dediği olgu bir ülkenin halkının kendi parasının yanında ağırlıklı olarak yabancı para veya paraları da kullanması olgusudur. Bu olgu, ulusal paranın iç ve dış değerini sürekli olarak kaybetmesi (enflasyon ve dış değer kaybı) sonucu para olarak fonksiyonlarının bazılarını görememesiyle ortaya çıkar. Örneğin yüksek enflasyon yaşayan bir ülkede ulusal para bir yandan değer ölçme fonksiyonunu (yani ölçü birimi olma fonksiyonunu) bir yandan da değer saklama fonksiyonunu yitirir. Bu gibi hallerde örneğin kiralar ya Dolarla (veya Euroyla) yapılmaya ya da Dolara endeksli olarak ulusal parayla yapılmaya başlanır. Bir dairenin satış fiyatını sorduğunuzda size mesela 350 bin TL dediklerinde kafanızda Dolara çeviriyorsanız TL değer ölçme fonksiyonunu kaybetmiş demektir.
Bütün bunların olabilmesi için yalnızca ulusal paranın değer ölçme ve değer saklama fonksiyonlarını yitirmesi yeterli değildir. Aynı zamanda ülkenin sermaye hareketlerinin serbestliği sistemine de geçmiş olması gerekir. Eğer ülkede sabit kur rejimi geçerliyse ve sermaye hareketleri serbest değilse o zaman bu olgu ortaya çıkmaz. Çünkü insanlar ellerindeki varlıkları yabancı paraya çeviremezler.
Türkiye 1980’lerin ortasından başlayarak yavaş yavaş sermaye hareketlerini serbest bırakmanın alt yapısını hazırladı ve 1990’dan itibaren de bu sisteme geçti. Böylece isteyen herkes ister TL üzerinden isterse yabancı para üzerinden hesap açtırabilir konuma geldi. Ne var ki yüksek enflasyon ve TL’nin yabancı paralara karşı hızlı değer kaybı yaşaması ekonomide hızlı bir para ikamesi ortaya çıkmasına yol açtı. 2000’ler öncesinde bankalardaki mevduatın yüzde 45’i yabancı para cinsindendi. Kira sözleşmeleri yabancı parayla yapılıyor, hatta birçok malın etiketi Dolar veya Euro ile yazılıyordu.
2001 krizinden sonra, özellikle paradan 6 sıfırın atılması sonrasında TL’nin değer kazanmaya başlamasıyla birlikte para ikamesi yavaş yavaş tersine döndü. İktisatçılar bu dönüşe ters para ikamesi adını veriyor. İnsanlar yabancı para hesaplarını TL hesaplara dönüştürmeye başladılar. Etiketlerden yabancı paralar kalktı yerini TL aldı, kira sözleşmelerinin çoğunda TL’ye dönüldü. Banka mevduatlarındaki yabancı para payı yüzde 23’lere kadar geriledi. 2009’a kadar bu hava devam etti. Sonrasında özellikle Avrupa Birliği ile ilişkilerin tam üyelik hedefinden uzaklaşmaya başlaması ve Türkiye’nin yapısal reformları bir türlü yapamaması sonucunda TL yine içeride ve dışarıda değer kayıplarıyla karşılaşmaya başladı. Bunun sonucunda yeniden para ikamesi olgusu ortaya çıktı. BDDK’nın 12.8.2016 tarihli raporuna göre bankalardaki toplam mevduat ve fon tutarı 1.419 milyar TL. Bunun 580 milyar TL’si yabancı para mevduat. Yani yabancı para mevduatın toplam mevduattaki payı yeniden yüzde 40’lara yükselmiş bulunuyor.
Bir ülkenin yurttaşlarının kendi ulusal paralarına güveni azalıyorsa o zaman enflasyonla mücadelede ciddi sıkıntılar doğuyor. 2001 krizinden sonra enflasyonla mücadeledeki başarının sırlarından birisi de ters para ikamesinin yaratılabilmiş olmasıydı. Ne yazık ki eldeki veriler para ikamesinin yeniden hortlamış olduğunu gösteriyor.
Üçüncü köprü geçiş ücretinin Dolara endekslenerek saptanmış olması bu açıdan simgesel bir önem taşıyor. Devlet, yurttaşlarına sunduğu bir hizmetin karşılığını kendi parasıyla değil bir yabancı para cinsinden belirlemişse aynı işi yapacak yurttaşlarına bir şey diyemez. Gerektiğinde o ücreti her hafta yeniden belirlemeyi göze alarak Dolara endekslemekten vazgeçmek gerekir.
Bazen simgeler, simgesel görünümden daha fazla önem taşır.