Bugün dünyasında her şey bir tık uzağımızda ve bilgi akışı o kadar yoğun ki, bir konuya odaklanmak neredeyse imkânsız hale geldi. Telefonumuzdan gelen bildirimler, sosyal medyada karşımıza çıkan onlarca video, bir anda okunan binlerce haber…
Hepsi zihnimizi meşgul ediyor. Peki, bu yoğunlukta dikkatleri çekmek ve kalplere dokunmak için ne gerekiyor? Cevap basit: kişiselleştirme. Çünkü kişiselleştirme, bir başka deyişle “kendine özel” hissini yaratmak, modern teknolojinin şifrelerinden biri. Bu yaklaşım, finans dünyasından e-ticarete, hatta günlük hayatımızın her alanında karşımıza çıkıyor.
Kişiselleştirmenin sosyolojik boyutuna baktığımızda, temel ihtiyaçlarımızdan birine hitap ettiğini görüyoruz: Aitlik. Bir birey olarak farkındalık yaratmak ve başkaları tarafından tanınmak istiyoruz. Teknoloji sayesinde, bu duyguyu artık bir mobil uygulamada bile deneyimlemek mümkün. Kişiselleştirilmiş bir mesaj, bir finansal hizmetten gelen adımıza özel bir teklif ya da sadece bizim ihtiyaçlarımıza uygun şekilde şekillendirilmiş bir menü… Hepsi bu duyguyu destekliyor. Burada asıl mesele, bireyin kendisini anladığınızı göstermek.
Mahremiyet konusuna dikkat edilmeli
Kişiselleştirmenin temel unsurları ise şüphesiz ki veriye dayanıyor. Kullanıcının davranışları, tercihlerine göre yapılan analizler ve bu analizlerden çıkan öngörüler kişiselleştirme deneyimlerinin omurgasını oluşturuyor. Ancak bu noktada mahremiyet konusuna dikkat edilmesi gerekiyor. Kişiselleştirme, verinin doğru şekilde kullanılmasıyla anlam kazanıyor; aksi halde, bireylerin özel hayatına saygı gösteren bir strateji çözümden çok bir tehdit gibi algılanabilir.
Yazının devamı için TIKLAYINIZ!