Aydın Eroğlu – 10.08.2018
Kurlar bir türlü durmuyor. TL son sürrat değer kaybına devam ediyor. Artık bunun nedeni ile ilgili ek bir şey yazmaya gerek yok. Tüm bunları aylardır detaylı yazıyorum. Siyasi kadrolara ve programlarına olan güven sorunu, ABD ile gerilimler ve ekonomik verilerimizle ilgili olarak bu sorunu yaşıyoruz. Kurlar için olası teknik riskler bile neredeyse bir günde gerçekleşip, daha üst zirvelere yöneliyoruz.
Milli paramızda bu denli hızlı ve kontrolsüz değer kaybı yaşanmasına rağmen, tedbir olarak halkımıza güven, sağ duyu gibi söylemler dışında şu ana kadar açıklanan önemli bir tedbir duyamadık. Kamunun bu borç yapısı içinde çok ciddi tasarrufa yönelmesi gerekirken, açıklanan programlarda bu yönde tedbirleri görmediğimiz gibi, büyük çaplı bir çok alt yapı harcamasının yapılacağı açıklamalarını gördük.
Sonuçta ekonomik olarak zaten çok ciddi sıkıntılarımız varken, bir de ABD ile bir çok konuda çok ciddi bir gerilim sürecine girip, ABD tarafından yaptırımlara muhatap olunca kurlar gördüğümüz atakları yaşamaya başladırlar.
Özel sektörün döviz borcu çok yüksek olduğu için, bu gidiş hiç de iyi değil. Nihayetinde bu borçların aracısı olan bankalar var. Bazı şirketlerin TL karşılığı kontrolsüz şekilde panik yükselişi yaşayan döviz borçları nedeniyle iflas riskleri ya da ödeme güçlükleri ile karşılaşacakları kesindir. Tabii bu durumda kredisi geri dönmeyen bankalar da sıkıntı yaşayacaklardır. Kısacası uzun süredir uyarısını yaptığım finansal krizin tam göbeğindeyiz. Bu krizin devamı ülkenin ekonomik bir krize girmesidir ki, bu iş uzarsa o da an meselesidir.
Ama siyasilerden gelen açıklamalara bakınca likidite ve kur sorunu olmadığı açıklamalarını duyuyoruz. Peki o zaman şu an Dolar neden 6.01(yazı sonrası 6.25 görüldü) TL, Euro neden 7.13(yazı sonrası 7.16 görüldü) TL’ye ulaşmış durumda? İşte bu tip gerçeği yansıtmayan açıklamalar güven sorununun daha da artmasına neden oluyor.
Tüm bu yaşananlar 16 yıldır tek başına tüm yetki ve güçle gelen iktidarın siyasi ve ekonomik hatalarının yansımasıdır. Son dönem hızlanması ise, ABD’nin sistemli bir şekilde ülkemizde finansal ve ekonomik kriz yaratmak için uygulamaya aldığı yaptırım politikasıdır. Ama ekonomik olarak bu denli cari açık, rant ekonomisi harcamaları, ve üretime yönelmeyen kamusal harcamalar yaptığımız için 16 yıldır cari açık, dış borçlarımız devamlı artmaya devam etti. Eğer ekonomik verilerimizi yıllar içinde düzeltip üretim fazlası veren, cari açık sorunu olmayan bir ülke olsaydık hangi dış güç olursa olsun, paramızda bu değer kayıpları yaşanmazdı.
İşte ülkede yetersiz bir muhalefet ve tek elde toplanan bir medya olunca maalesef tüm bu krizlerin hedefi olarak dış güçler suçlanıp, tedbir olarak da Allah’ımız ve halkımıza sığınıyoruz. Yoksa düzgün bir muhalefet ve tarafsız bir medya gücü olsa, bu krizlerin faturası her zaman olduğu gibi mevcut iktidarlara kesilirdi ve gereken tedbirler neyse uygulamaya sokulmuş olurdu. Sayın başkanımız bile başkan seçildikten sonra, artık başarısızlığın mazereti olmaz dememiş miydi. Ama bakın halâ yaşananların sebebi olarak cari açık, üretim yetersizliği, enflasyon, yapısal reform eksikliği, kamusal alanda israf görülmüyor başka mazaretleri ileri sürüyoruz.
Yaşanan bu derinlikteki krize rağmen bile iktidar değişimi olmasını beklemiyorum. Medya organlarını okuyun dinleyin, hangisinde işin ciddiyetini açık açık yazan anlatan haberler var? Diğer taraftan ülke toz tuman olmuş, bunu bile anlatabilecek kullanabilecek çapta bir muhalefetimiz yok. Muhalefetin derdi kendi içinde koltuk sevdası. Ülke meselelerine çare olacak vizyon hiç birisinde yok.
Konsalidasyon ve Moratoryum Nedir?
Her ikisi de ödeme güçlüğüne düşülmesi nedeniyle başvurulan tedbirlerdir. Konsalidasyon borcun vadesinin, faizinin, türünün ve tutarının gönüllü ya da gönülsüz ertelenmesi ve değiştirilmesidir. Moratoryum ise, borcun tamamını ya da bir kısmını ödeyemiyorum demektir. Bu durumun da sonucu konsalidasyona çıkar.
Kısacası devletler finansal ödeme güçlüğüne girince son çare olarak bu yola başvurmak zorunda kalırlar. Sonra alacaklılarla karşılıklı oturulur. Borçların azaltımı istenir. Faizlerini düşün, vadelerini uzatın denir. Bu isteklere karşılık karşı taraf da bir takım garantiler ister. Sonra anlaşırlar ve program dahilinde bir süreç başlar. Maalesef ülkeyi bu duruma getirmiş bulunuyoruz.
Ama bunun uyarılarını yıllardır aylardır bir çok uluslar arası kurum yapıyordu. Ben sitenin en başından beri üretim, enflasyon, faiz, cari açık vs konularını devamlı işledim. Dünyanın 8 yıldır faizsiz para bolluğu esnasında kaynakların üretime değil de sadece inşaat sektörüne harcanmasının doğuracağı sorunlara dikkat çektim. Ama maalesef hiç bir tedbir almadan, bir de iç dış tüm çevrelerle kavga ederek bu günlere geldik. Fakat hala yönetenlerimizden tedbir yerine olan bitenin farkında bile olmadıklarını gösteren açıklamalar duymaya devam ediyoruz.
Türkiye Batmaz!
Şimdi ne olacak? Öncelikle kaç kez yazdığımı yeniden tekrarlıyorum. Ülke batmaz. Türkiye çok büyük ve dinamik bir ülkedir. Yoluna yine devam eder. 1994 ve 2001 yıllarında da döviz kurları çok kısa sürede üç katı artmıştı. Ama bakın yine yolumuza devam ettik. Ülkeler şirketler gibi batmaz zora girerler. Çünkü ülkelerin ellerinde hükümranlık ve tekel faaliyetleri ile vergi gibi hükümranlıktan gelen imtiyazları vardır. Borçlarını ödeyemeyen şirketler, bankalar iflas edip batabilir. Onların arkasında hazine yoktur. Devlet borçlarının arkasında hazine garantisi vardır.
Ama ülkeler GSMH ve milli gelir olarak, yabancı para karşılığı değerleme olarak inanılmaz fakirleşebilirler. İşte şu an bu durum ile karşı karşıyayız. Bu ortamda özellikle döviz gelirleri vadesi gelen döviz borçlarını ödeyeme yetmecek şirketler iflas riskleri ile karşı karşıya kalacaklardır.
Böyle zamanlarda bir ürün ya da hizmete ihtiyaç sürüyorsa, bunu üretenler batsa da yerlerini bir başkaları alıp devem eder. Sorun bu sürecin en kısa zamanda netleşmesidir. İşte bizdeki problem bu. ABD ile yaşadığımız gerilimde güç dengesizliği var. ABD ile Türkiye olarak ekonomik ve siyasi güç dengemiz eşit değil. ABD bizim ülkemizden daha borçlu bir devlet ama dünyanın ekonomik ve askeri süper gücü. Aynı zamanda dünya genelinde parası tedavül aracı olarak kullanılan bir ülke. Yani değersiz kağıdın üzerine bin dolar diye basıp değerli hale getirip bunu dünya ticaretinde kullanma gücüne sahip.
Bu nedenle gerilimin uzaması halinde bundan en büyük zararı biz görürüz diye yazıyordum. Yine de tekrarlıyorum. Tabii ki müstemleke değiliz. Mahkemelerimize müdahale hükümranlık haklarımıza karışmaktır. Buna izin vermek doğru değildir. Madem rahip suçlu, o zaman bu davayı sona erdirelim. Şu şu ajanlık faaliyetlerini, devleti yıkma çalışmalarını yapmıştır. İşte dedilleri diye mahkeme olarak ortaya dökelim. Ömür boyu hapis cezasını keselim sonra ne olacaksa olsun. Lakin daha davasını sonuçlandırmadan adamı içeride tutmaya devam edince, uluslar arası camiada da, bizim cemaat liderine karşı koz olarak tuttuğumuz varsayılıyor. Haklı olduğumuz alanda haksız duruma düşürülüyoruz. Ama geldiğimiz durum ortada. Bu konuda direndiğimiz takdirde nelere muhatap olacağımız belliydi. Şimdi yaşananları görüp de sürpriz gibi görmemek lazım. Eğer uzlaşma olmazsa, sistemli bir yaptırım programı izleyen ABD, eminim devamında halkbank kartını da çıkartacaktır.
Şu an ne tedbir alırsak alalım, uzlaşma olmadığı takdirde bize kesilen fatura çok büyür. İşin sonu NATO ve batı bloklarından çıkmaya ve Rusya-Çin-Hindistan gibi farklı bir bloğa gitmemize neden olacak eksen kaymasına bile sebep olabilir.
BİST Ne Olur?
Açık ve detaylı izahatlarla devamlı yazıyorum. Bu işten borcu döviz olan ve döviz geliri ile bunu karşılayamayacak olan şirketler büyük zarar görürler. Ama, TL ve döviz olarak güçlü olan, ihracatı yüksek ve üretim alanında güçlü olan şirketler ise, inanılmaz büyüyerek çıkacaklardır. Lakin geçici olarak onlar da bu işten olumsuz etkileniyorlar. Ya fiyatları kısmen düşüyor, ya da artamıyor. Ama öyle ya da böyle bu kriz bir şekilde sonuçlanınca, hisse bazlı çok sert kayıp telafisi yapacaklarını bilmenizi istiyorum.
Sonuçta benzer duruma sadece biz değil, ABD, Çin, Japonya, Almanya dahil dünyanın en güçlü devletleri de zamanında düşmüşler. Mortgage krizi esnasında AB’de Almanya dışında hemen tüm ülkeler benzer sorunları, hemen hemen dünyanın en güçlü şirketleri benzer sıkıntıları yaşadılar. Borçlulukları ve üretim güçleri zayıf olanlar ya battı, ya devletleştirildi ya da bir başkası satın aldı. Ama tüm bu ülkeler halen varlar ve ihtiyaç duyulan hizmet ve ürünler de birileri tarafından halen üretilmeye devam ediliyorlar. Bizde de aynı durum olacak. Sadece sorunun hangi kur seviyesinde sonuçlanacağı önemli.
Kısacası ne Türkiye batar, ne de tüm borsa şirketleri. BİST görüyorsunuz bu denli kur artışına rağmen gördüğü eksileri hemen toparlayıp artıya geçmeye çalışıyor. Sorun aşıldığında bu kur ve faiz artışı nedeniyle tüm şirketlerin yeniden kurulma maliyetlerinde ciddi artışlar olacağı için, şirketler TL olarak çok daha yüksek değerlenmek durumunda kalacaklardır.
Yaşananlar tabi ki moralinizi bozacak. Tabii ki panikleyeceksiniz ama detaylı izah ediyorum sonuçta hayat devam ettikçe şirketler de devam edecektir. Biri batarsa diğeri bu faaliyetlerine devam edecektir. Bu borç sorunu devletin ve bazı özel sektör şirketlerinin üzerindedir. Tamamı için aynı korkulara gerek yoktur. 1881 yılında Osmanlı, 1958 yılında da Türkiye Cumhuriyeti moratoryum ilan etmiş. Şimdi yine benzeri olur mu bilmiyorum. Ama kurlardaki bu kontrolsüz yükseliş sürerse,… Devamı İçin TIKLAYINIZ!
NOT: Yazı,10 Ağustos cuma günü borsaanalizci.com‘da yayınlanmıştır!
Hepinize iyi bir hafta sonu dilerim.
Saygılarımla
Aydın Eroğlu
Stratejist
Finans Yazarı
www.borsaanalizci.com
Twitter: @_Stratejist_