Mahfi Eğilmez – 31.01.2014
Merkez Bankası haftalık repo ihale faizini yüzde 4,5’tan yüzde 10’a, gecelik borç verme faizini yüzde 7,75’den yüzde 12’ye çıkardı. Bu artışlar çok ciddi artışlar ve kur üzerindeki baskıyı önlemesi gerekir. Türkiye’de bu etki sınırlı kaldı. Faiz artırımının etkisini azaltan etkenler neler? Bu sorunun yanıtını arayacağız.
(1) Fed’in, tahvil alımlarında 10 milyar Dolarlık ek indirim yapması: Bunun öteki yükselen ekonomilerde olduğu gibi Türkiye ekonomisinde de yabancı çıkışları başta olmak üzere bir etkisinin olduğu kesin. Ancak bu zaten bilinen ve piyasalarda satın alınan bir gelişme olduğu için etkisi sınırlı oldu. Yani bu gelişme bizde kurların beklendiği kadar düşmemesinde o kadar önemli bir faktör değil.
(2) Merkez Bankası’nın faiz artırımının düşük kalması: Merkez Bankası faiz artırımında geç kaldı, o nedenle de faiz artırımını beklenenden yüksek tutmak zorunda kaldı. Ne var ki kurların her türlü rasyonel bekleyişin ötesine geçmiş olması nedeniyle o aşamada faiz artırım oranları yetersiz kaldı. Bekleyişleri kıracak faiz oranı daha yüksek olabilirdi. Merkez Bankası bir süre sonra bu oranı indirmeye başlayabilirdi.
(3) Kafa karıştıran faiz oranı çeşitliliği: Haftalık faiz, gecelik faiz, piyasa yapıcılara ayrı faiz kafa karıştıran bir yapı sergiliyor. Merkez Bankası’nın bu karışıklığı gidermede attığı tek adım ek parasal sıkılaştırma günü için ayrı faiz uygulamasından vazgeçmesi oldu. Ne var ki karışıklık tam olarak giderilebilmiş değil. Nitekim herkes yüzde 12’lik faiz oranının uygulanacağı bir borç verme operasyonu beklerken Merkez Bankası haftalık repo ihalesi açarak faizi yüzde 10 olarak uygulayacağını vurguladı. Yüzde 10 faiz oranı, bu durumu tersine çevirecek güçte ve yükseklikte bir faiz oranı değil. İhaleye 46 milyar TL’lik talep gelmesi ve 33 milyar TL’lik satış yapılması bunu açıkça gösteriyor. Merkez Bankası’nın bütün bu faizleri kaldırıp gecelik borç alma ve borç verme faiz oranı belirlemesi gerekir. Öteki faizler bunlara göre ihalelerde belirlenmeli.
(4) Faiz artırımı sonrası verilen siyasi demeçler: Merkez Bankası’nın faizleri artırması sonrasında Başbakan bazı açıklamalar yaptı. Bu açıklamalar, faiz artırımını onaylamadığı zira faizin enflasyona neden olduğu, faiz artırımından kısa sürede sonuç alınamazsa B ve C planlarının uygulamaya konulacağı biçiminde özetlenebilecek açıklamalardı. Başbakanın açıklamaları sırasında alışılmışın dışında uygulamalara başvurulabileceğini söylemesi işin en şaşırtıcı yönüydü. Belirsizlik içinde bocalayan piyasalara yeni belirsizlikler getiren bu açıklamalar sonrasında kurlar yeniden yükselmeye başladı.
Bu sayılanlar içinde faizin yaratabileceği düzeltici etkiyi en çok zedeleyen grup 4 numaralı başlıkta değerlendirdiğimiz gruptur. Faizin, enflasyonun nedeni mi sonucu mu olduğu konusu Türkiye’de bir türlü yerine oturtulabilmiş bir konu değil. 1994 krizi sırasında Başbakan olan Tansu Çiller de aynı kanıdaydı. Faizi düşürerek enflasyonu denetleyebileceğini düşünüyordu, bu çerçevede peş peşe 8 Hazine borçlanma ihalesini iptal ettirmiş ve sonunda kriz çıkarmıştı. Hemen ardından Türkiye’nin BBB olan kredi notu önce BB’ye sonra B’ye düşmüştü. Biz bunları unutmuş olsak da yabancı yatırımcı hatırlıyor ve faiz enflasyonun nedenidir dediğinizde “eyvah yine aynı yere döndük” diyor. Öte yandan alışılmışın dışındaki uygulama deyimini piyasa aktörleri sermaye denetimlerine başvurulabileceği biçiminde algılıyor, bu da piyasalar açısından belirsizliği daha da artırıyor.
Belirsizliğin olduğu yerde risk yükselir, riskin yükseldiği yerde kurlar da faizler de yükselir. Kerhen (istemeyerek, gönülsüzce, tiksinerek) yapılan uygulamadan beklenen sonucu almak mümkün olmaz. Üstelik uygulanan aracın neden mi sonuç mu olduğu konusunda tartışma açmışsanız beklediğinize göre ters sonuç çıkması da olasıdır.