Mahfi Eğilmez – 31.10.2017
Günümüzün ekonomi teorisi yani önce parasalcı (monetarist) ekonomi teorisiyle sonra da rasyonel beklentiler teorisiyle modifiye edilmiş neoklasik ekonomi teorisi, aslında kapitalist sistemin ekonomi teorisidir. Bundan 30 yıl önce dünyada, kapitalist sistem ve onun taklidi olan ahbap – çavuş kapitalizmi, yanında sosyalist sistem ve sosyalist sisteme ağırlık veren karma ekonomik sisteme sahip ülkeler vardı. O zamanlar neoklasik teori tek başına egemen değildi. O nedenle evrenselliği tartışmalıydı. Çünkü sosyalizmde karar alıcı konumundaki piyasa modeli son derecede sınırlı bir yer tutuyor, onun yerine planlı ekonomi modeli denilen bir çeşit merkezi piyasa yönetimi sistemi karar alıcı konumunda bulunuyordu. Bugün bütün dünyaya yayılan küreselleşme modasıyla birlikte piyasa ekonomisi her yerde egemen hale geldi. Böylece ilk bakışta kapitalizmin ekonomi teorisi olan neoklasik ekonomi teorisi, küresel sistemin evrensel ekonomi teorisi haline geldi. Ne var ki kapitalizmin egemenliği kimi ülkelerde kapitalizme en yakın biçime bürünmüş olsa da kimi ülkelerde ahbap – çavuş kapitalizmi formatında yer aldı. Dolayısıyla neoklasik ekonomi teorisinin evrenselliği hala tartışılabilir konumda duruyor.
Neoklasik ekonomi teorisi bir takım varsayımlara dayanır. Bunların en önemlilerini şöyle sıralayabiliriz: (1) İnsanlar rasyoneldir ve aldıkları kararları bu doğrultuda alırlar (rasyonellik varsayımı, homoeconomicus düşüncesi.) (2) Piyasaların açıklanmasında tam rekabet sistemi örnek alınır (rekabetin yaygınlığı varsayımı.) (3) Kararlar, marjlar dikkate alınarak verilir (marjinalite varsayımı.) (4) Tüketicinin amacı elde edeceği faydayı, üreticinin amacı ise kârını en üst noktaya çıkarmaktır (maksimizasyon varsayımı.)
Bir teorinin varsayımlarını tartışmak ancak o teorinin gerçeklere uyup uymadığını sorgularken gündeme gelir. Uzunca bir süredir neoklasik ekonomi teorisinin gerçek yaşamı tam olarak açıklayıp açıklayamadığı tartışma konusu. Yani dayandığı varsayımlardan çıkarak ulaştığı sonuçlar tam olarak gerçek yaşama uymuyor. Oysa bir teori gerçek yaşamda karşılaşılan olayları basite indirgeyerek, sınıflandırarak ve genelleştirerek anlatmak için kurulur. Ne kadar iyi basitleştirmiş, ne kadar iyi sınıflandırma yapmış ve ne kadar esaslı genelleştirmiş olursa olsun ulaştığı sonuçlar gerçek yaşama uymuyorsa o teori işe yaramaz. Uzunca bir süreden beri gerçek yaşama tam olarak uymadığı için eleştirilen neoklasik teorinin varsayımları, bu eleştirilerin en önde gelen parçası konumunda bulunuyor.
Bugün çevremize baktığımızda irrasyonel davranışların yaygınlığını, rekabetin her yerde ayaklar altına alındığını, insanların kararlarını çoğu kez marjları değil ortalamaları dikkate alarak verdiğini, tüketici ya da üreticinin birçok kararında maksimizasyon ilkesini değil bambaşka amaçları kovaladığını görebiliyoruz. Bu aşamada “acaba neoklasik ekonomi teorisi kapitalizmi anlatmakta ve açıklamakta yetersiz mi kalıyor” sorusu aklımıza takılıyor. Kimimiz hemen bu teorinin işe yaramadığını, kimimiz teorinin yeniden elden geçirilmesi gerektiğini kimimiz de teorinin geçerliliğini koruduğunu savunuyoruz. Ama hiçbirimiz kapitalizmin nitelik değiştirip değiştirmediğini sorgulamıyoruz. Neoklasik teori kapitalizmin kurallarının uygulandığı bir ortam için kurgulanmış bir teoridir. Yani batacak olan varsa kurtarılmayacaktır mesela. Bir devlet, batacak olan firmaları kurtarmaya yöneldiğinde kapitalizmin kuralları işlemez hale gelir. O zaman teori mi hatalı uygulama mı tartışmasına sıra gelir.
Bugün yapılması gereken şey kapitalizmin artık ideal biçimindeki gibi olamayacağını ama yarım yamalak olarak işlemeye devam edeceğini yani ahbap – çavuş kapitalizminin ideal modelin yerini aldığını kabul etmek ve ona göre teoriyi düzeltmek olmalı diye düşünüyorum. Bunu yaparken varsayımları değiştirerek başlamak gerekecek. Yarım yamalak bir rasyonelliğe, bozuk bir rekabet düzenine, maksimizasyondan çok tesadüflere ve marjlar yerine ortalamalara uygun hareket varsayımlarına dayanan bir teori kurmak yaşama çok daha uygun düşecek. Davranışsal ekonomiyle kaos teorisini, puslu mantıkla irrasyonel beklentiler yaklaşımlarını da işin içine katarak günümüzde egemen olan ahbap – çavuş kapitalizmine uygun bir yeni ekonomi teorisi kurulması gerekecek.
Bu, sanıldığı kadar kolay bir iş değil. Çünkü rasyonellik, rekabet, maksimizasyon, marjlarda hareket varsayımları üzerine kurulmuş koskoca bir ekonomi teorisinden söz ediyoruz. Bu varsayımları kaldırdığınız anda bütün bir ekonomi teorisi alt üst olabiliyor.
Bir yandan aklıma Keynes’in sözleri geliyor: “Zorluk yeni düşünceler ortaya koymaktan çok, eskilerden kurtulmakta yatar.”