Önce durum tespiti yapalım. Aşağıdaki tablo bu yılın ilk beş ayındaki ihracat ve ithalat gelişmelerini 2021 yılının ilk beş ay sonuçlarıyla karşılaştırmalı olarak gösteriyor (milyar USD, veriler için kaynak: TÜİK, Dış ticaret İstatistikleri Bülteni, Mayıs 2022):
Tabloya göre TL, beşer aylık ortalama çerçevesinde dolara karşı büyük değer kaybı yaşamış görünüyor. Normal koşullarda parası bu kadar büyük değer kaybı yaşayan ülkenin ihracatının artması, ithalatının düşmesi, dış ticaret açığının gerilemesi gerekirdi. Oysa tablonun izleyen sütunları bize durumun tam tersine geliştiğini gösteriyor. İhracat yılın ilk beş ayında geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 19,3 oranında artarken, ithalat yüzde 39,9 artmış. Bu dönemde dış ticaret açığı ciddi biçimde yükselmiş. Bu gelişmenin bir sonucu olarak da 2021 yılının ilk beş ayında ithalat giderlerinin yüzde 81,2’sini karşılayan ihracat gelirleri, 2022’nin aynı döneminde ithalat giderlerinin ancak yüzde 69,3’ünü karşılayabilir olmuş.
Bu çarpıcı gelişmenin perde arkasını, ithalatın ihracattan çok daha hızlı artmasının nedenlerini sıralayalım: (1) Enerji fiyatlarındaki artış ithalatın artmasına yol açıyor. Bir yıl önce Brent petrolün fiyatı 46 USD/Varil idi, bugün 115 USD/Varil. Demek ki bir yılda fiyat iki katına yükselmiş. Petrol, enerji fiyatlarının göstergesi olduğu için diğer enerji kaynaklarının fiyatlarında da aşağı yukarı aynı artışlar söz konusu diyebiliriz. (2) Yanlış tarım politikası sonucu gıda maddeleri ithalatında artış söz konusu. Örnek olarak buğday üretiminin yıllardır 20 milyon ton dolayında kaldığını buna karşılık nüfusun sürekli arttığını dikkate alırsak her geçen yıl daha fazla buğday ithal etmek zorunda kaldığımızı görebiliriz. (3) Düşük faizlerin yarattığı tüketim talebi artışıyla ortaya çıkan ek üretim ihtiyacını karşılamak için ithal girdi kullanımında artış var. Eylül 2021’den itibaren faizlerdeki düşüş ile tasarruftan tüketime yönelen insanların yarattığı ek talep (öne çekilmiş talep) ciddi bir üretim artışı gereksinimi doğurdu. Türkiye’nin üretimi önemli oranda ithal girdi kullanımına bağlı olduğu için bu üretim artışı ister istemez ithalata da yansıdı ve ithalatı artırdı. (4) Dünyada fiyatların artması. Pandeminin ve devamındaki salgınların yarattığı etkiler henüz tam olarak geçmeden çıkan Ukrayna Savaşının neden olduğu sıkıntılar, piyasaya sürülen inanılmaz miktardaki paranın yarattığı etkiyle birleşince küresel sistemde enflasyonist baskılar ortaya çıkmış bulunuyor. Bu baskıların yarattığı fiyat artışları yalnızca ham madde, yarı mamul değil aynı zamanda makine, teçhizat gibi sermaye mallarının da fiyatlarının artmasına, dolayısıyla ithalata ödediğimiz tutarın yükselmesine yol açmış görünüyor. (5) İthal ettiğimiz malların talep katılığına karşılık (burada kastedilen talep katılığı veya esnekliği ekonomideki talebin fiyat ya da gelir esnekliği değildir) ihraç ettiğimiz malların talebinin esnek olması da ihracat – ithalat dengesinin ihracat aleyhine bozulmasına yol açıyor. İthalatımızın önemli bir bölümü talep esnekliği katı olan yani fiyatı artsa bile kolay vazgeçilemeyecek mallardan oluşuyor. Mesela doğalgazın ya da petrolün fiyatı yükselse de ithalatı fazla düşmüyor, çünkü bunlara ısınmak için, üretmek için ihtiyaç var. Bu malların alternatifi de pek yok. Buna karşılık ihracatımızın önemli bir bölümü talebi esnek mallardan oluşuyor. Mesela tekstil ürünlerinin fiyatı yükselirse ithalatçılar almaktan vazgeçiyorlar ya da daha ucuza satan ülkelere yöneliyorlar. Tekstil ürünleri hiçbir zaman doğalgaz ya da petrol gibi vazgeçilmez ürünler olmadığı için en küçük olumsuzlukta ithalatı hızla düşebiliyor. Bunun istisnası markalı ürünlerdir. Markalı ürünlerde fiyat yükselse de ithalat aynı hızla düşmeyebilir. Ne var ki Türkiye’nin hiçbir alanda vazgeçilmesi zor markalı ürünü olmadığı için bu durumdan yararlanma imkânı da bulunmuyor.
Daha önce birçok yazımda söz ettiğim gibi bir ülkenin ulusal parasının yabancı paralar karşısında değer kaybetmesi halinde ihracatını artırıp ithalatını düşürebilmesi için bazı koşullar gerekiyor. Bunların en önemlilerini şöyle sıralayabiliriz: (1) İhraç mallarının talebi katı, ithal mallarının talebi esnek olmalı. (2) İhracat yapılan ülkelerin ekonomik durumları bozulmamış olmalı. (3) Dış ticaret hadleri bozulmamalı yani ihraç mallarıyla ithal malları fiyatları arasındaki ilişki, ihraç malları aleyhine gelişmemiş olmalı.
Ekonomi bilimindeki her bir hipotez, teori ve önerme bir takım varsayımlara dayanır. Eğer bu varsayımlara bakılmadan bu hipotez, teori ya da önermeler ele alınırsa bunlar içi boş sloganlara dönüşür. Mesela bu varsayımlara bakmadan ‘ulusal para değer kaybederse ihracat artar, ithalat düşer, cari açık da kapanır’ diye yola çıkılırsa yanlış yerlere varılır.