Pandemi krizini önceleri Nassim Nicholas Taleb’in dilimize kazandırdığı Siyah Kuğu benzetmesi ile açıklamaya çalıştık. “Olasılıksız Görünenin Etkisi” kitabında anlatıldığı üzere Siyah Kuğu deyimi ile piyasaların öngöremediği ya da tahmin edilmesi çok güç olan ve sistemde büyük hasar oluşturabilecek olaylar kastedilmektedir. Bu tanımla bağdaştırarak bu krizi açıklamaya çalıştığımızda taşlar yerine sanki tam oturmuyor gibiydi. Belki de bu nedenledir ki bu krize gri kuğu benzetmesi de yapıldı.
Krizi ‘Yeşil Kuğu’ benzetmesi tanımlıyor
Ancak bence en doğru benzetme ‘Yeşil Kuğu’ tanımı ile yapıldı. Luiz Awazu Pereira da Silva, Bank for İnternational Settlements’de yayınlanan, Nisan ayında çıkmış olan John Elkington’un Yeşil Kuğular-Rejenaratif Kapitalizmde Yükseliyor adlı kitabından yola çıkarak yazdığı makalesinde Yeşil Kuğu’yu “Gerçekleşmesi hesaplanabilen, ancak zamanı ve vereceği hasarın miktarı öngörülemeyen” şeklinde tanımlıyordu. İnsanların hayatlarına(hatta medeniyetlere) doğrudan ve onarılamayacak çok büyük zararlar vereceği ifade ediliyordu makalede. Bu krizi açıklayan ekonomist ile bilim insanlarının çoğu zaman aynı fikirde olmadığı da ayrıca ifade edilmişti. Gerçekten de bu makalede vurgulandığı şekilde cereyan etti pandemi hayatımızda, ekonomimizde. Bilim insanları ile ekonomistler çoğu zaman karşı karşıya geldi ve bu krizin vereceği zararın boyutları henüz öngörülemiyor. IMF, OECD, Fitch, Dünya Bankası her hafta yeni bir rapor hazırlıyor ve ne yazık ki her açıklanan rapor bir önceki raporda beklenen ekonomik göstergeleri mumla aratıyor.
Destek paketleri yatırım yerine tüketimi destekliyor
Tabii bu krizi atlatmak üzere tüm dünyada ekonomik destek paketleri açıklandı. Merkez bankaları bilançolarını büyüttü, paralar basıldı, adeta saçıldı… Genişlemeci para politikaları, ne yazık ki yine yatırımları desteklemekten ziyade borsayı, zombi firmaları ve tüketim ile ekonomiyi canlandıracağı düşünülen kişiler için uygulandı. Yani dünya genelinde ‘taşın altına elini koyan’ değil, ‘taşın altında eli kalan’ yine bankalar oldu. Öyle ki; Amerikan bankalarında 6 aylık kredi artışları incelediğinde son on yıldaki en yüksek tutarın gerçekleşmiş olduğu görülüyor. Çin’de de yine büyük oranda bir kredi artışı söz konusu. Avrupa’da bu tutar diğerlerine göre oldukça küçük gerçekleşse de artan krediler başka endişeleri beraberinde getirdi.
Barclay’s Bank 123 yıllık tarihinde hiç bu kadar kötü kredi ile karşılaşmadığını açıklarken, ABD’nin önde gelen 6 bankasının yıllık en az yüzde 350’lik bir artışa denk gelecek şekilde provizyon ayıracağı yönünde konuşmalar yapılıyor. Bunların bir sonucu olarak bankaların karlarında yüzde 50 oranında azalma yaşaması kaçınılmaz görünüyor. Ama bunun daha kötüsü ile de karşılaşılması olası. Çünkü bazı batık krediler birçok bankayı ileride zor durumda bırakacak büyüklükte…
Avrupa Merkez Bankası için ‘kötü banka’ planı iddiası
Velhasıl, durum her geçen gün daha fazla kredi vermeyi gerektiren bir tablo çizince, merkez bankaları kara kara düşünmeye başladı. Örneğin Avrupa Merkez Bankası’nın batık kredilerin toplanması için kötü banka modeli kurmayı planladığı yönünde iddialar konuşuluyor. Çünkü Avrupa Merkez Bankası, koronavirüs krizi sonrası milyarlarca Euro değerindeki kredilerin ödenemeyeceğinden endişeli ve bu endişenin gerçekleşme ihtimalinin çok yüksek olması nedeniyle de bu proje üzerinde çalışıyor. Banka, artan işsizliğin hane halkı gelirinde bir düşüşe yol açacağını ve bunun da kredileri ödenemeyecek boyuta getireceğini tahmin ediyor. Ayrıca bir de ikinci dalga yaşanırsa, bu yeni dalganın etkisinin daha büyük ve yıkıcı olacağından endişeli.
İşsizlik ve bankalar ile ilgili çözüm gerekli
Sonuç olarak tüm dünyada işsizlik artarken düşünülen bu modelin hayata geçirilmesi bence de elzem gözüküyor. Diğer taraftan Türkiye özelinde de böyle bir model üzerinde çalışmamız gerek. Çünkü bugün ekonomiyi canlandırmak, üretimi ve tüketimi artırmak amaçlı verilen destek kredilerinin geri ödemelerinde yaşanacak sıkıntılar, önümüzdeki dönemde bankalarımızı zor durumda bırakabilir. Gönül tabii ki böyle olumsuz bir tablo ile karşılaşmayı kabul etmiyor. Ama gerçeklerle hareket etmek uzun vadede ülkemize fayda sağlayacağından şapkayı önümüze almalı, hem işsizlik konusunda hem de bankalar konusunda daha sağlıklı çözüm önerileri getirmeliyiz. Kısa çalışma ve ücretsiz izin destekleri ile bugün istihdam içinde görünen kişilerin, 3 ay sonra istihdam dışında kalma ihtimalleri yüksektir. Diğer taraftan bugün çalışmayan ama iş arama başvurusu da yapmayan esnaflar ve esnaf yanında çalışanlarda yakında iş aramaya başlayacaklar. İstihdam dışında kalmış ama henüz iş başvurusu yapmamış artı olarak da yakın zamanda işsiz kalması muhtemel kişilerin büyük çoğunluğu bankaların açıkladığı düşük faizlerle kredi aldı ve bu kişilerin borçlu olduğu da bir gerçektir.
Dün açıklanan Mart ayı işsizlik verilerine bakıldığında işsiz sayımız son altı ayın en düşük seviyesine (%13,2) inmiş görünse de, işsizlik oranı hesaplanırken üç ayın ortalaması (açıklanan ay, bir önceki ay ve bir sonraki ayın ortalaması) alındığı ve bu sebeple korona etkisinin henüz görülmediği bir gerçektir. Ayrıca Mart ayı verilerinde görülen işgücüne dahil olmayan 3,3 milyon kişi de göz ardı edilmemelidir. Çünkü bugün bu kişiler çalışmak istediğini beyan etse işsizlik oranımızın yüzde 22’yi bulacağı gün gibi apaçık ortadadır. Bu gerçeklerden hareketle Avrupa Merkez Bankası’nın düşündüğü ve modeli üzerinde çalıştığı iddia edilen KÖTÜ BANKA fikri, bana da mantıklı gelmektedir. Bu konu sanırım üzerinde daha fazla yazmayı gerektirecektir. Sizce?