Mahfi Eğilmez – 17.12.2013
İşsizlik oranı, işsiz sayısının toplam işgücüne bölünmesiyle hesaplanıyor. İşgücü tanımı değişmekle birlikte genellikle 15 – 64 yaş arasında olup da çalışmaya elverişli olan kişileri kapsıyor. 1978 Nobel Ekonomi Ödülü sahibi Milton Friedman ve 2006 Nobel Ekonomi Ödülü sahibi Edmund Phelps’in geliştirdiği doğal işsizlik oranı, işsizlik oranının hiçbir zaman sıfırlanamayacağını, beklenen enflasyonla gerçekleşen enflasyonun eşitlendiği makroekonomik dengedeki işsizlik oranının doğal işsizlik oranı (yani bir anlamda alt limit) olarak kabul edilmesi gerektiğini öne sürüyor. Ekonomide bir doğal işsizlik oranının varlığını kabul edenler kısa dönemde değişiklikler gösterse bile uzun dönemde böyle bir alt limitin oluşacağını ve bunun pek o kadar kolay değişmeyeceğini söylüyorlar. Bunun çeşitli nedenleri var. Her şeyden önce sendikaların gücü, ücretlerin düşmesini ve işsizlik oranını sıfıra kadar geriletecek bir orana gelinmesini engelliyor. Sonra sosyal devlet statüsüne ulaşmış bulunan günümüz ekonomilerinde uygulanan asgari ücret uygulamaları da bunun önünde engel oluşturuyor. Doğal işsizlik oranını belirli bir yüzde olarak tanımlamak zor olsa da bir ekonomide uzun dönemde oluşan işsizlik oranı ortalamasının o ekonomi için doğal işsizlik oranı olarak kabul edilmesi yolundaki görüşler ağırlık kazanmış görünüyor. Örneğin ABD’de bu oran yüzde 5’ler dolayında bir oranla ifade ediliyor. Yani ABD’de yüzde 5 dolayında bir işsizlik aşağı yukarı tam istihdam haline yakın bir alt limit olarak alınıyor.
Olivier Blanchard ve Lawrence Summers, uzun süren işsizlik oranlarının doğal işsizlik oranını yukarılara çektiğini, yani bu tür eğilimlerin uzun dönemli işsizlik oranının da değişmesine yol açtığını öne sürüyorlar. Blanchard ve Summers’a göre bunun temel nedenlerinden birisi sendikaların varlığı. Sendikalar, üyelerinin reel ücretinin düşmesine direnirler. Bu direnç ücretlerin düşerek işsizliğin azalmasını engeller ve işsizlik oranının sıfıra yaklaşmasını önlerler. Uzun süreli işsizlik ortamlarında sendikaların bazı üyeleri de işsiz kalır ve sendika üyesi olma konumunu kaybeder. Bu durumda sendikalar reel ücretlerin düşmesine karşı çıkarak eski üyelerinin iş bulmasına da engel olmuş olurlar. Dolayısıyla uzun süreli işsizlik ortamları doğal işsizlik oranını yukarı taşır. Blanchard ve Summers bu olguya ‘işsizlik histeresisi’ adını veriyorlar. Histeresis, Yunancadan alınmış bir kelime ve gecikme, kısa kalma anlamlarına geliyor. Asıl olarak fizikte kullanılıyor. Bir hamur topağını alıp da yumruğumuzla bastırıp bırakırsak yavaş yavaş eski biçimine dönmeye yöneldiğini görürüz. Topağa bastırma süremiz ne kadar uzun olursa eski hale dönüş o kadar zaman alır ve o kadar başarısız olur. Blanchard ve Summers’ın bu deyimi kullanma nedeni de budur. Uzun süren yüksek işsizlik doğal işsizlik oranının eski haline gelmesine engel olur.
Türkiye uzun süredir yüksek oranlı işsizlik yaşıyor. 1980-2000 aralığında işsizlik oranı ortalaması yüzde 8 dolayındaydı. Yani bunu bir anlamda Türkiye’nin doğal işsizlik oranı olarak almak mümkün görünüyor. 2001 yılındaki kriz sonrası yükselen işsizlik bu ortalamayı yüzde 10 düzeyine çıkarmış bulunuyor. Aslında istihdamda da artış olmasına karşın ortaya çıkan bu yükselişin temel nedeni tarım kesiminde yaşanan dönüşüm. Tarım kesiminin GSYH’ye katkısı giderek azalıyor, buna paralel olarak da tarım kesiminde istihdam edilen ya da öyle görünen nüfus da işsiz kategorisine girmeye başlıyor. Dolayısıyla bir yandan da bu kesimden açığa çıkan işgücü söz konusu oluyor.
Aşağıdaki grafik Türkiye’nin 1980 – 2013 Eylül arasındaki işsizlik oranlarını gösteriyor.
Grafik bize açık biçimde 1980 – 2000 arasında işsizlik oranının yüzde 8 dolayında salındığını ve bu oranın bir anlamda bu dönem için doğal işsizlik oranını oluşturduğunu gösteriyor. Grafikten 2001 krizini izleyerek yükselen işsizlik oranının 2009 yılında yüzde 14’ün üstüne çıktığını ve sonra gerilediğini izleyebiliyoruz. Kriz sonrasında Türkiye’de işsizlik oranı yüzde 10’luk bir oranla yeni bir doğal taban yaratmış görünüyor.
Türkiye’deki işsizlik oranı artışının bir işsizlik histeresisi olduğunu söylemek pek mümkün görünmüyor. Daha çok kriz etkisiyle ortaya çıkmış bir işsizlik artışı söz konusu. Buna karşılık işsizlik oranının yüzde 8’lik doğal oranına geri dönememesi farklı bir histeresis olgusuyla karşı karşıya olduğumuza işaret ediyor. Türkiye açısından işsizliğin düşmemesinin nedenini başka yerlerde aramak gerekiyor. Mesela büyüme modelimize bakmakta yarar var.
Not: Bu yazı, ilk kez 7 Kasım 2006’da Radikal Gazetesinde yayınlanmış olan aynı başlıklı yazının gözden geçirilip güncellenmiş halidir.