Piyasa sisteminde dört alt piyasa vardır: Mal piyasası, emek piyasası, borç verilebilir fonlar piyasası ve döviz piyasası. Mal piyasasında dengeyi fiyat, emek piyasasında dengeyi ücret, borç verilebilir fonlar piyasasında dengeyi faiz ve döviz piyasasında dengeyi yerli parayla yabancı paralar arasındaki kur denilen eşitlik kurar. Bu dört denge kurucunun her biri önemlidir, ne kadar çok müdahale edilirse ekonomik denge o kadar bozulur. Bunlar arasında diğerlerini en fazla etkileyeni faizdir. Faiz yanlış belirlenirse önce kur şaşmaya başlar ardından fiyatlar ve ücretler şaşmaya başlar. Başa dönüp de faizi düzeltmek yerine ötekileri dizginlemeye çalıştıkça işler iyice arap saçına döner.
Türkiye, uzunca bir süredir ara ara Merkez Bankası faizini yanlış belirlediyse de kısa sürede ekonomideki dengelerin şaştığını görünce yanlıştan dönerek düzeltmeler yapıp faizi doğru belirlemeye yöneldi. 2021 yılının ikinci yarısında Merkez Bankası bir kez daha faizini yanlış belirledi: Enflasyonun yükselişe geçtiği bir dönemde faizi düşürmeye başladı. Bu kez, önceki hamlelerinden farklı olarak yanlış olan bu hamlesini düzeltecek yerde yanlışta ısrar ederek faizi düşürmeye devam etti. Sonuçta enflasyon gereksiz biçimde rekor düzeylere yükseldi. Yapılan yanlışı düzeltmek ve faizi en azından eski düzeyine yükseltmek yerine bu yanlışın neden olduğu denge bozuklukları başka yanlışlarla düzeltilmeye çalışıldı. Bu yanlışlar arasında en fazla hatırlananlara değinelim: (1) Döviz kurlarına müdahale edildi. Bu müdahale merkez bankası, kamu bankaları ve kamu kurumları aracılığıyla piyasaya döviz satılarak kurun yükselmemesine çalışılarak yapıldı. Bu iş için milyarlarca dolar döviz harcandı, swaplar hariç net rezervler eksi 45 milyar dolar dolayına düştü. Halen de yapılmaya devam ediyor. Kurun yüksek bulunduğu günlerin akşamında bizde piyasalar kapandıktan sonra açık piyasalarda döviz satışı yapılarak kur düşürülmeye çalışılıyor. (2) Fiyatlara, fiyat oluşumlarına müdahale edildi. Mal ve hizmet fiyatlarının artmaması için satıcılar üzerinde çeşitli idari önlemler uygulandı ve uygulanmaya devam ediliyor. (3) Kiralara artış tavanı getirildi. Normal koşullarda kiraların enflasyon kadar artırılması gerekirken daha düşük oranlar belirlendi ve artışların bunu geçmemesi kurala bağlandı. (4) Kur korumalı mevduat hesabı adı altında mevduat hesapları açılması ve bu yolla mevduatın kurdaki değişime karşı korunması ve faiz alması sağlandı. Burada kur koruması farkını Hazine ödediği için hiçbir şekilde ilgisi olmadığı halde bankaların vermesi gereken faizin bir bölümü bütçeden (ya da dövizden dönülmüşse merkez bankasından) ödenir oldu. (5) Bankaların döviz mevduatı tutmaması için önlemler alındı ve buna uyamayan bankalar yüzde 10 faizli Devlet Tahvili almak zorunda kaldılar. Böylece bankalar yüzde 20 dolayında mal ettikleri kaynaklarla yüzde 10 getiri sağlayacak kredi vermeleri gibi tuhaf bir durum ortaya çıktı. (6) Yine bankaların verdikleri krediler için bazı önlemler getirildi ve bunlara uyamayan bankalara aynı şekilde yüzde 10 faizli Devlet Tahvili alma zorunluluğu kondu. Sonuç olarak bankalar zarar edeceklerini bile bile zorunlu olduğu için bu tahvilleri alarak Hazine’nin piyasa faizlerinin çok altında borçlanmasını sağladılar. (7) Firmaların yurt dışı döviz kaynaklarının Türk Lirasına dönüşü halinde Türk Lirası tutarının yüzde 2’si kadar destek ödenmesi kararlaştırıldı. Bu da, kura müdahale amacıyla eriyip giden rezervlerin yerine yenilerini koyabilmek için atılmış en son adım oldu.
Halen de yeni önlemler gelmeye devam ediyor.
Bütün bu karma karışık önlemler dizininin bir tek nedeni var: 2021 yılının ikinci yarısında başlayan yanlış faiz politikası. Ne kadar önlem alınırsa alınsın düşük faizin yarattığı o büyük boşluk doldurulamıyor. Denebilir ki ABD’de, Avrupa’da, Japonya’da, İngiltere’de de merkez bankası faizleri enflasyonun altında, bizdeki niçin tuhaf olsun? Arada fark var: Onların paraları rezerv para yani onların dış borçları da kendi bastıkları parayla ödeniyor, oysa biz dış borçlarımızı ödemek için döviz bulmak zorundayız.
Defalarca söyledim: Piyasa ekonomisinin geçerli olduğu bir sistemde merkez bankası faizini yanlış belirlerseniz her şey yanlış gider. O yanlışı düzeltmemekte ısrar ederseniz sonuçta ekonominin tamamı yanlış hale gelir. Eğer piyasa ekonomisi sistemini terk edip kumanda ekonomisi sistemine geçecekseniz o başka bir şey.