Türkiye ekonomisi üzerine yapılmış Ekonometrik araştırmalar, reel döviz kuru ve ihracat ilişkisinin kuvvetli olduğunu, kur artışlarının ithalatı kısa vadede olumsuz etkilediğini, kurdaki düşüşlerin ise ihracata olumlu etkisinin ancak uzun vadede olduğu gerçeğini ortaya koymaktadır.
2020 yılı ekonomik olarak bir kriz yani “kırılma” yılı olduğu için bu değerlendirmenin dışında bir takım etkiler oluşmuştur.
Zira 2020 yılının son 3 ayı dışında yaşanan genel kur artışları ve artırılan gümrük vergileri ithalatın düşürülmesinde etkili olamamıştır. Aşağıdaki tablodan bu durum oldukça açık anlaşılmakta; yüksek kur ve ekstra vergiler ithalatın düşmesine neden olmadığı gibi, yukarı yönlü ivmesi ile ayrıca enflasyon yarattığı da gözlenebilmektedir. Dolayısıyla, ülkemiz açısından gerçekten değerlendirilmesi gerekenin , “reel döviz kuru mu, rekabetçi döviz kuru mu?” olduğu doğru irdelenmelidir.
Literatürde yerli paranın değersiz tutulmasını iktisadi kalkınma bakışıyla destekleyen makaleler olduğu gibi, serbest kur rejiminin avantajlarını ön plana çıkaran karşıt çalışmaların da mevcut olduğu gerçeği göz önünde bulundurulmalı, doğru zamanda doğru eylem planları oluşturulmalıdır.
2020 Yılı İthalatı
Kurlar ve caydırıcı ek vergiler artarken, ithalat neden artmaya devam etti?
Cevabı sanırım hepimiz çok iyi biliyoruz. Ama yine de bir kez daha vurgulayalım. Kurlar ve caydırıcı ek vergiler artarken ithalatımız artmaya devam etti. Çünkü ülkemizdeki üretim ve buna bağlı olan ihracat ne yazık ki ithalata dayalı. Bu konu ile ilgili alanında uzman kişilerle Youtube kanalımda çokça program yaptım. Bu programlarda ısrarla üstünde durduğumuz konu, ihracatı yapılan ürünlerin hammadde ve ara malları üretiminin de ülke topraklarımızda gerçekleştirilmesinin gerekliliğiydi.
Dolayısıyla, yüksek hacimli ihracattan daha önemli olanın, Milli Katma Değeri Yüksek ihracat olduğu konusu asıl gündemimiz olmalıydı. Bunun gerçekleştirilebilmesi için neye mi ihtiyaç duyuluyor? Zorlama yöntemlerle ithalatı düşürmeye çalışmak yerine ülke içinde üretimi teşvik edecek doğru paketlere…
Ülke içinde üretimi teşvik yerine, zorlama yöntemler kullanıldığında ortaya çıkan sonucu irdelediğimizde;
Ocak-Aralık döneminde ihracatın yüzde 6,3 azaldığını, ithalat yüzde 4,3 arttığını,
Ocak-Aralık döneminde dış ticaret açığının yüzde 56,5 artarak 31 milyar 239 milyon dolardan 48 milyar 895 milyon dolara yükseldiğini görüyoruz.
2021 yılının ilk ayında dış ticarette neler oldu?
Tabloları incelediğimizde, bu yılın Ocak ayında gerçekleşen ivmenin ihracattan yana olduğunu görebiliyor ve Türkiye’deki dış ticaretin kur dengesi ile birlikte, genel ekonomik istikrara yönelimli olduğunu anlayabiliyoruz.
TL’nin değer kazancı nasıl gerçekleşti, TL’de değer kazancı devam eder mi?
Şöyle bir yakın geçmişe gidersek eğer; Türk Lirası varlıkların, Kasım ayındaki T.C. Merkez Bankası Başkanlığı ile Hazine ve Maliye Bakanlığının değişiminden sonra, yeni gelen ekonomi yönetiminin Ortodoks politikaları benimseyeceği düşüncesiyle ralli yaptığını hatırlayacağız. O dönemden bu güne Borsa İstanbul 100 Endeksi yüzde 28, TL’de yüzde 21 değerlendi.
Bu durum özellikle Merkez Bankası’nın şeffaflığı ve enflasyon ile dolarizasyon konusunda net vurgu yapmasıyla daha gözle görülür etkiler yarattı. İstikrarın, istikrarlı bir biçimde söylenmesi bile Türkiye’nin CDS risk priminin düşmesinde etkili oldu. Sonuç olarak yeni ekonomi yönetimine güven oluştu ve değişimi takip eden ilk aydan itibaren yabancı yatırımcıların TL’de pozisyon alması da sağlanmış oldu.
Özetle; Kasım ayından bu yana ekonomide istikrar yönünde atılan adımlar, kurun düşerek, TL’nin cazip hale gelmesini ve pek çok ekonomi enstrümanın düzelmesini sağlamıştır.
Gelişmelerden çıkaracağımız sonuç, TL’nin değer kazanması konusunda ve de dış ticaret kompozisyonunun değerlendirilmesinde caydırıcı vergilerin, yapısal reformlar kadar etkili olmadığıdır…
Peki TL değer kazanmaya devam edecek mi? İhracatçı gelecek planlarını nasıl yapmalı? İhracatçı tarafında bugün için en kabul edilebilir kur düzeyi nedir?
TL daha fazla değer kazanacak mı sorusunun net bir cevabı olmamakla birlikte, bu saatten sonra TL’de değer kaybına izin verecek hareketler olmayacağını söyleyebiliriz. Ama bana kalırsa birçok ihracatçının da üzerine basa basa söylediği gibi doların 9 TL olması, 7 TL olması veya 5 TL olmasından çok öngörülebilir olması ve istikrarlı olması önem arz ediyor. Çünkü evdeki hesaplar çarşıya uymadığında, doların ivmesi bir yukarı bir aşağı indiğinde ihracatçı da ithalatçı da yara alıyor. Türkiye’de üreten de, ihraç eden de, ithal eden de istikrar istiyor ve yeni ekonomi yönetimi bu konu da güven veriyor…
Burcu Kösem