Türkiye’nin dünya ekonomisinde hak ettiği düzeyi yakalaması adına, tarım, sanayi, inşaat gibi temel sektörlerde büyük atılımlar gerçekleştirmesini sağlayan dönemin liderleri, Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk, Menderes, Erbakan ve Ecevit’ti. Bu sayede, küresel ve bölgesel boyutta ciddi siyasi ve ekonomik çalkantılar, hele ki Kıbrıs Barış Harekatı dirayetle yönetilebildi. Özal, Cumhuriyet ekonomisinin kurulma ve serpilme dönemi sonrasında, 1950’lerin sonlarından itibaren dahil olduğu kamu bürokrasisi ve sonrasındaki özel sektör tecrübesini bir araya getirerek, Türkiye Ekonomisi için ‘katma değeri yükseltme ve pekiştirme’ dönemini başlattı. 1990’lı yılların başlarına kadar devam eden bu süreç, çok acıdır ki, Güney Kore gibi başarı örneklerinin büyük hamleler gerçekleştirdiği 1992-2002 arası tam anlamıyla sekteye uğradı.
Türkiye Ekonomisi’ne çağ atlatacak ve küresel ekonomik sistemdeki iddiamız arttıracak ‘yüksek teknoloji üretme’ dönemi ise Cumhurbaşkanı Erdoğan ile başladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, 2003-2023 arası, 20 yıllık kararlı ve vizyoner liderliğinde, Türkiye Ekonomisi, öncelikle 1992-2002 arası sekteye uğramış olan ‘katma değeri yükseltme ve pekiştirme’ dönemine geri döndü. Özal’ın başlattığı ve Erdoğan’ın çıtayı yükselttiği bu dönemde, Türkiye mal ihracatında ve turizm sektöründe tarihi rekorlara imza attı. Dünya mal ihracatındaki payımızı 1979’daki yüzde 0.11 seviyelerinden, 2002’deki yüzde 0,55 seviyelerinden, 2022’de yüzde 1,02’lere taşırken, dünya turizm endüstrisinde de ilk 5 vazgeçilmez destinasyon arasında olmayı başardık. Ama, ne tartışmalarla, 1980’li yıllarda ‘kıyılarımız peşkeş çekiliyor’ tartışmaları ile, ‘hayali ihracat’ tartışmaları ile. Bilhassa gelişmekte olan ülkelerde her başarılı atılım, her başarılı alan, her başarılı sektör, kurallar yerine oturana kadar, bir bocalama yaşıyor, hiç kuşkusuz.
Yazının devamı için TIKLAYINIZ!