Mahfi Eğilmez – 20.01.2015
Twitter’da okumuştum, kim yazmıştı hatırlamıyorum, şöyle bir şeydi: “İçinde biz olmasak burası bayağı eğlenceli bir yer.” Eğlence bir yana sosyolojik açıdan gerçekten bulunmaz bir laboratuar Türkiye. Ama ne yazık ki o laboratuarın içinde biz varız.
TCMB, uzunca bir süre yüzde 8,25 olarak koruduğu politika faizini 0,50 puan düşürerek yüzde 7,75’e indirdi. Ben bu kararın doğru olduğunu düşünüyorum. Zaten bu karardan önce de TCMB’nin böyle bir indirim yapması gerektiğini yazdım. Böyle düşünmemin nedenleri petrol fiyatlarının ciddi biçimde düşmüş olması ve bu düşüşün enflasyon üzerinde olumlu etki yaratması, baz etkisiyle yılın ilk 4 ayında enflasyonda en az 2 puanlık düşüş görüleceği şeklindeki tahminlerimdi. Dolayısıyla TCMB’nin politika faizini düşürerek bu gidişe ilişkin beklentileri güçlendirmesinin gerektiği kanısındaydım. TCMB’nin aynı düşüncede olduğunu son kararı ortaya koydu.
Buraya kadar her şey normal, her şey akla ve mantığa uygun görünüyor. Ne var ki işin biraz öncesine gidersek siyasal iktidardan TCMB’ye yönelik ciddi bir siyasal baskı hamlesinin bulunduğunu görebiliyoruz. İşte o zaman aklımıza ‘Acaba TCMB, bu faiz indirimini hükümetten çekindiği için mi yaptı?’ kuşkusu düşüyor. Ve akıl ve bilim dışına çıkış işte o aşamada başlıyor.
Birçok kişi, siyasal iktidardan gelen faiz indirimi baskısı nedeniyle TCMB’nin faiz indirimine karşı çıkıyor. Eğer siyasal iktidar faiz konusuna hiç değinmese ve TCMB politika faizini 1 puan düşürseydi tartışma bunun belki de onda biri kadar olmazdı.
Bana yorum yazan birçok değerli izleyici “Hocam iyi diyorsun hoş diyorsun da yarın öbür gün bu iyimser tahminler tutmazsa ve işler kötüye giderse ne olacak?” diye soruyor. Ben de diyorum ki “O zaman TCMB indirdiği faizi tekrar artırır.” Ama bu yanıtı verirken ben de biliyorum ki TCMB, faizi indirdiği kadar kolay artıramaz. Çünkü faizin indirilmesinde var olan siyasal destek, yükseltilmesinde köstek haline dönüşür.
Bu aşamada aynı akıl ve mantık dışına çıkış sanırım TCMB’yi de etkisi altına alıyor. TCMB, aslında daha fazla yapması gereken faiz indirimini, ‘ileride faizi artırmak gerekirse yeterince artıramam’ diye düşünerek daha düşük oranda yapıyor.
Bu tartışmaların tümü olayın akıl ve mantık dışına taşmasıyla başlıyor ve biz akıl ve mantığın gerektirdiği yaklaşımı ortaya koyamaz hale geliyoruz. Bir şeyi akıl ve mantıkla yargılayabilmek için kişilere değil olaylara bakmak gerekir. Siyasal iktidarın sözcüleri “faizi indirmek gerekir” dediği dönemde ben faizi indirmemek gerekir dediğimde beni ‘faiz lobisinin’ üyesi yapanlar vardı. Şimdi, koşullar değiştiğinde, faizin düşürülmesi gerektiğini savunduğum için bu kez ‘hükümet lobisinin’ üyesi ilan ediliyorum. Oysa ben olaylara bakıyorum, kişilere değil. Kişilere bakanlar taraf olur, olaylara bakanlar taraf olmadan objektif değerlendirme yapabilir.
Faiz konusunda verdiğim bu örneğe benzer pek çok örnek çeşitli alanlarda yaşamımızı çevreliyor. Artık hiçbirimiz akıl ve mantık düzleminde bakamaz olduk olaylara. Hep birlikte irrasyonelik tuzağının içine düşmüş bulunuyoruz. Akıl ve bilimi yeniden egemen kılmadan bu tuzaktan çıkamayız.