Mahfi Eğilmez – 04.03.2013
Bu yazı Sınav ve Mülakat Rehberi ve Meslek Seçimi yazılarımla birlikte öğrencilere yönelik olarak yazdığım üçlemenin son yazısı. Aslında sıralama Hobi Edinmek, Meslek Seçimi ve Sınav ve Mülakat Rehberi biçiminde olmalı, ya da bir kez daha okumak isteyenler bu sırayla okumalı.
Kişinin mesleği dışında, özel ilgi alanına giren ve boş zamanlarında dinlenmek ya da eğlenmek amacıyla yaptığı işlere hobi deniyor. Bu tanım bize hobinin dinlendirici ve eğlendirici bir iş olduğunu ve dolayısıyla yapan insana keyif verdiğini anlatıyor.
Henüz çocuk yaştayken piyano, keman, gitar ya da saz çalmayı öğrenen, ders alanlar var. Ya da yine çocuk yaşta tenis, basketbol, futbol, atletizm, yüzme gibi bir spor dalıyla uğraşmaya başlayanlar var. Aynı çağlarda şiir yazmaya, öyküler yazmaya, resim yapmaya, fotoğraf çekmeye başlayanlar da var. Bazıları bu öğrendiklerini meslekleri haline getirebiliyorlar. O zaman bir hobi meslek haline dönüşmüş oluyor ki en iyisi budur. Çünkü hobi insanın sevdiği için uğraştığı bir iştir. Bu durumda hobisini meslek haline getiren kişi sevdiği işi yapmış ve dolayısıyla hobisinden para da kazanmış oluyor. Bazıları da bambaşka mesleklerde yükseliyor ama hobilerinden de yaşamları boyunca vazgeçmiyorlar. Bu da çok keyifli bir iştir. Akşamları işinden evine döndüğünde gitarını çalan, öyküsünü kaldığı yerden tamamlamaya uğraşan bir kişi o kısacık sürede sevdiği işi yaptığı için mutlu olur.
Hobilerin çocuk yaşta seçilmesi şart değildir. Bazen insanlar ileri yaşlarda da hobi edinebilirler. Marangozlukla uğraşan üst düzey yöneticilik yapan bir tanıdığım var. Bu konuda o kadar ileri gitmiş durumda ki değme marangozlar eline su dökemez. Akşamları evline gelip kendine ayıracak zamanı bulduğunda başlıyor üzerinde uğraştığı masayı yapmaya. Bundan para mı kazanıyor? Kesinlikle hayır. Sadece kendisini bu dünyadan soyutlayan, dinlendiren bir iş yapıyor. Mesleğinin yanında yazı yazan, kitap yazan birçok tanıdığım var. Kimisi mesleki konulardaki bilgisini aktarıyor, kimisi de mesleğiyle hiç ilgisi olmayan konularda yazıyor. Gezilerini yazanlar, fotoğraflarını yayınlayanlar sadece örnek olarak verebileceğim kişiler. Yemek yapmayı seven tanıdıklarım var. Çok farklı mesleklerde oldukları halde sonradan yemek kurslarına gidip bu konudaki hobilerini geliştirip kendi pastanesini açan insanlar tanıyorum.
Bir süre sonra hobiniz asıl mesleğinizin yerine geçebilir. İşte o en iyisidir. Yani hobinizden para da kazanmaya başlamışsanız bundan iyisi yoktur.
İnsanın yaşamının çeşitli dönemlerinde keyif alacağı alanlarda yeteneklerini sınamasında yarar var. Buna göre hobiler oluşturulabilir. Kitap okumak bir hobidir. Bu hobiyi, okuduğu kitapları yorumlamaya, eleştirmeye çevirmek daha gelişmiş bir hobidir. Okuduklarından edindiği kültürle yazı ya da kitap yazmak bu hobinin en gelişmiş halidir. Yazarlık bir meslektir. İnsan başka bir işle uğraşmaz ve yazarlık yaparsa bu bir hobi sayılmaz. Ama başka bir işle uğraştığı halde yazarlık yapmak hobidir. Bazen bu hobi ilerler ve insan o işten para kazanmaya başlar. Hatta bazen daha da ilerlerse asıl işini bırakıp hobisini mesleği haline getirebilir.
Bu tür yazılarda insan ister istemez kendisini örnek olarak göstermek zorunda kalıyor. O nedenle özür dileyerek kendimi örnek göstereceğim. Mülkiye’deki öğrencilik yıllarımda ekonomi ve güncel konular üzerine yazılar yazmaya başladım. Not defterlerim vardı. Notlar alıyor, kendime göre yorumluyor, sonra onları yazılar haline getiriyordum. Çoğu ilkel görüşlerdi ama her şey öyle başlayıp gelişiyor zaten. Maliye müfettişliğimin ilk yıllarında bir arkadaşımın önerisiyle Hititler üzerine bir kitap okudum. Bu kitap, o zamana kadar hiç ilgilenmediğim bir alana ilgimi çekti. Ondan sonra başladım Hitit tarihiyle ilgili kitapları ve makaleleri okumaya, müzelerde Hitit kazı bulgularını incelemeye ve notlar almaya. Öteden beri ekonomi ve maliye ile ilgili yazlar yazıyor ve çeşitli dergilerde yayınlıyordum. 1998’de gazetede (önceleri Yeni Yüzyıl sonraları Radikal) yazılarım yayınlanmaya başladı. Ekonomi ve diğer güncel konular üzerine, arada bir de Hititler üzerine yaptığım çalışmalarla ilgili yazılar yazıyordum. 2001 yılında Hitit tarihi üzerine ilk öykü – tarih kitabım olan Anitta’nın Laneti yayınlandı. Müthiş bir ilgi gördü. Çünkü o karmaşık Hitit tarihini bir öyküler dizisinde basitleştirerek anlatıyordu. Mesleği arkeologluk, tarihçilik ya da Hititologluk olmayan kişilerin Hitit tarihine ayırabilecekleri zaman dilimi en çok bir ya da iki gündür. Bu kitap bir günde bitecek bir okuma süresinde Hitit tarihini özetliyordu. Gençlik yıllarımda başlayan not alarak, eleştirerek okuma hobisiyle Hitit tarihi çalışma hobisinin bir karmasıydı kitap. 20 bin adede yakın satıldı, hala da satılıyor. Ve bana para kazandırdı. Kazandırdığı para emeğimin karşılığı değil elbette. Çünkü bu işler Türkiye’de pek para kazandırmıyor. Ama ne olursa olsun asıl mesleğimin dışında iki hobimden para kazanmam işin keyfini artırdı.
Bazen insan yaşamı boyunca yanından gelip geçtiği şeyleri fark edemez ya da yıllarca ilgilendiği halde birkaç gününü ayırıp işin aslını öğrenmediği için özünü kavrayamaz. Bundan beş altı yıl öncesine kadar voleybolla hiç ilgim yoktu. Özellikle Türk kadın voleybol takımlarının başarılarının artmasıyla birlikte televizyonda voleybol yayınları da arttı. Ben de izlemeye başladım. Ve birkaç kez izledikten sonra oturup voleybolun kurallarını öğrenmeye karar verdim. Bu iş benim bir günümü aldı. Hepsi o kadar. Sahanın eni, boyu, çizgilerin anlamı, oyuncuların dizilişi ve pozisyonları, setler, sayılar, fauller vb. Sonraki dönemde bu kuralları bilerek maçları izlediğim için teknik adamların taktiklerini de anlamaya başladım. Şimdi voleybol konusunu, maçı yorumlayacak kadar iyi biliyorum. Voleybolu izlemek benim bir hobim haline geldi. Bundan para mı kazanıyorum? Hayır. Her hobi sonunda para kazandıracak bir işe dönüşmez. Bizde spor yazarı veya yorumculuğu yapanların çoğuna voleybolda beşinci set kaçta biter ya da üç metre çizgisi nedir diye sorun bilmezler. Oysa insan futbol yorumculuğu yapıyorsa basketbol, voleybol, atletizm gibi dallarda ne olduğunu, nasıl oynandığını merak etmez mi? Her ne kadar bir atasözü “merak kediyi öldürür” dese de herşey merakla başlar.
Zamansızlık asla bahane değildir. Hazine’de görev yaparken gün boyunca nefes alacak zamanı bile zor buluyordum. Akşamları eve geldikten sonra herkes yattığında en az iki saat doktora tezimi yazmakla uğraşıyordum. Zaman zaman yorulup bırakmayı düşünsem de devam edip bitirdim ve doktor unvanını aldım. Doktoramı yapmış olmam bana ileriki yıllarda üniversitede hocalık yapmanın yolunu açtı. Üniversitede ders vermek ise ekonomi alanında daha çok yazı ve kitap yazmamı sağladı.
Yaşamın her aşamasında edinilecek hobiler vardır. Kiminden para da kazanılabilir. Hobinizi geliştirmeye başladığınızda olayı ciddiye alırsanız o alanda önde gelen kişiler arasına girmeniz mümkün olabilir. Bütün mesele kendi içinizdeki yeteneği bulup çıkarmak ve biraz da zorlamaktır. Para kazanmak önemli bir artı getirse de para kazanmadan da sevdiğiniz işi yapmak önemlidir. Bugün bu blogdan para kazanmıyorum. Hatta dışarıdan bakılınca benim için zaman kaybı olarak bile görülebilir. Ben öyle görmüyorum. Ben bu blogda yazı yazmaktan ve bildiklerimi ve deneyimlerimi paylaşmaktan keyif alıyorum.
Son söz: Mutlaka içinizdeki yeteneği keşfedin ve mutlaka ona dayalı bir hobi edinin. Bu size mesleğinizin ötesinde kapılar açacaktır.