İlk eğitimimi pozitif bilim alanında aldığımdan kuramsal ekonomi kitaplarını (isimlerini hala vermeye korkarım) okurken kendimi çok cahil hissettiğimi hatırlıyorum. Sonrasında Ekonometri tahsili yaparken de bu kadar yalın meselelerin nasıl olup da bu denli sofistike bir hale getirilmiş olduğuna şaşırıp kalmıştım…
O halde ben de farklı anlatmayı deneyeceğim; devletlerin ekonomileri soğuk savaş döneminde dışa kapalı olarak ifade edilen biçimde bloklar halindeydi.
Buna en belirgin örneği eski demir perde ülkelerinin SSCB etrafında konumlanmalarıyla, İkinci Dünya Savaşı sonrası ABD’nin etrafında konumlanan Bretton Woods sistemleri ya da BM’e bağlı Dünya Bankası gibi kurumlar gösterilebilir. Ardından 90’lı yıllarda globalizmin egemen görüş olmasıyla birkaç marjinal örnek dışında dışa kapalı ülke ekonomisi kalmadığı gibi farklı bir ekonomik sistemle yönetilen Çin’de bile devlet kapitalizmi oluşmaya başladı.
Dolayısıyla bir ülke ekonomisi, küresel ekonomik sistem dinamiklerinden günümüzde doğrudan bir biçimde etkilenmektedir. Bu açık ekonomiler kendi içlerinde ekonomilerini para ve maliye politikası ile şekillendirir ki bunların da iki aracı faiz ve vergidir. Ülkedeki siyasi, hukuki ve sosyolojik dinamikler de bu ekonomi politikalarının ayrılmaz bir parçasıdır.
Hemen her ülkede eşit bölüşüm ve sosyal refahı sağlamak adına kapitalist sistemde tam istihdam, büyüme ve fiyat istikrarı hedefleri oluşturulur. Bunların da dengelenme aracı faizdir aslında ancak Bretton Woods dediğimiz olgu rezerv para doları tüm bu sistemlerin merkezine koyduğu için kur olgusu vardır ki genellikle Ortodoks ekonomilerde düşük kur yüksek faiz ya da tam tersi biçiminde sarmallar oluşmuştur.
Yazının devamı için TIKLAYINIZ!