Son dönemlerde çokça kullanılan bir özdeyiş var: “Her seçiş bir vazgeçiştir.” Bu özdeyişin kime ait olduğu konusunda net bir bilgi yok. Aquinalı Thomas’dan Jean Paul Sartre’a, Italo Calvino’ya kadar birçok kişiye mal ediliyor. En fazla Sartre’a ve varoluşçu düşünceye yakıştırıldığı için olsa gerek daha çok onun adıyla anılıyor.
Bu özdeyiş ekonomi bilimini en iyi tanımlayan cümle, hatta ekonomi biliminin ta kendisi.
Günümüzde kullanılan neoklasik ekonomi teorisi isteklerin sınırsızlığı buna karşılık imkânların sınırlı oluşu üzerine kurulu. İstekler yerine ihtiyaçları alsak onlar belki sınırsız değil ama imkânlara göre daha fazla. Bu durumda ihtiyaçlarla imkânlar arasında rasyonel bir bağlantı kurmak gerekiyor. Ekonomi biliminin tanımı da bu temele dayanıyor: ‘Sınırlı imkânlarla çok sayıdaki ihtiyaçları karşılama çabası.’ Eldeki imkânları (araçlar) öyle kullanacağız ki sonuçta o imkânlarla en önemli ihtiyaçlarımızı (amaçlarımızı) en yüksek tatmini elde edecek şekilde karşılayacağız. Araçlarla amaçlar arasındaki rasyonel ilişkiyi kurma sorununa tahsis (allocation) sorunu deniyor.
Her seçiş bir vazgeçiştir özdeyişi ekonomi biliminin temel taşlarından birisi olarak kabul edilen ‘alternatif maliyet’ (fırsat maliyeti ya da vazgeçme maliyeti) denilen kavramın da tam olarak karşılığı. İmkânlarımız sonsuz olmadığına göre bir şeyler satın aldığımızda başka bir şeyleri almaktan (aldığımız şeyin alternatiflerinden) vazgeçiyoruz demektir.
Ayın son akşamüstüne cebinde 100 lirayla girmiş bir kişi düşünün. O akşam bir tost yiyip sinemada izlemek istediği bir filme mi gitmeli yoksa bir yerde daha iyi bir yemek mi yemeli? Diyelim ki bu kişi tost yiyip sinemaya gitmeyi seçmiş olsun. O zaman iyi bir yemek seçeneğinden vazgeçmiş olur. Bu kişinin o akşam bir tost yiyerek film izlemesinin maliyeti muhasebe açısından 100 liradır. Buna karşılık ekonomi bilimi açısından bu tercihinin maliyeti vazgeçilen iyi bir yemektir. Diyelim ki bu kişi filmi beğenmemiş olsun. Bu durumda “keşke iyi bir yemek yeseydim” düşüncesi zihninde dolaşıp duracaktır. İşte oradaki ‘keşke’ sözcüğü alternatif maliyetin özetidir.
Aşağıdaki tablo 2010 yılsonu ile 16 Ekim 2020 değerlerini karşılaştırıyor. Eğer 2010 verilerini 100 kabul etseydik 16 Ekim 2020’de 100’ün karşılığı ne olurdu sorusunun yanıtını tablonun son sırası gösteriyor (Endeks: 2010 = 100. Bu tablodaki veriler, TÜİK ve Bloomberg’den derlenmiştir. TL konut değeri 2010 için 500 bin TL, 2020 için 2 milyon TL yani 4 kat değerlenmiş olarak alınmış, üzerine de 300 bin TL vergi, bakım, onarım gibi giderlerden arındırılmış net kira geliri yansıtılmıştır.
Yıllar | Altın/Gr TL | BIST100 | USD vs TL | EURO vs TL | Konut TL | Konut USD |
2010 | 68,4 | 660 | 1,55 | 2,07 | 500.000 | 322.581 |
2020 | 485,0 | 1.193 | 7,93 | 9,30 | 2.300.000 | 290.038 |
Fark | 709 | 181 | 512 | 449 | 460 | 90 |
Tabloya göre 2010 sonunda bir kişi 100 lirasını altına yatırmışsa bu parasını 16 Ekim 2020’de 709, borsaya (endekse) yatırmışsa 181, Dolara yatırmışsa 512, Euro’ya yatırmışsa 449, konuta yatırmışsa 460 TL’ye çıkarmış olacaktır. Görüleceği gibi bu on yılda en büyük getiriyi gram altına, sonra dolara ve sonra da gayrimenkule yatıran sağlamıştır. Buna karşılık gayrimenkulü TL ile değil de dolar ile ölçersek en düşük getirinin orada olduğunu görüyoruz. Konu BIST 100 olduğunda durum daha da kötü görünüyor. İşte her seçişin bir vazgeçiş olduğu nokta burasıdır. 2010 yılında bu kişi 500 bin lirasıyla konut alacak yerde dolar almış olsaydı bugün 322.581 doları (faizleri katarsak daha fazla) olacaktı. Oysa o konutu bugün satsa (kiralar dahil) 290.038 doları olacak.
Alternatif maliyet hesabı böyle yapılır. Bu hesabı en baştan ve duygulardan uzaklaşarak yapmak, kayıpları önlemek ve ‘keşke’ dememek için çok önemlidir.