Merkez Bankaları piyasalara moral veriyor.
Dünya ekonomisinin önde gelen Merkez Bankalarının, küresel ekonomideki zayıflık eğilimlerine karşı “çıkış stratejilerini“ bir yana bırakarak , bir ay kadar önce sinyallerini verdikleri “parasal genişleme” vaatlerini daha yüksek tonda seslendirmeleri, hatta doğrudan piyasalara müdahale etmeleri, şimdilik ekonomiler üzerinde belirgin bir etki yaratmamakla birlikte piyasaları oldukça sevindirdi: Hisse senetleri fiyatları arttı, altın rekor kırdı, emtia fiyatları yükselmeye devam etti !
ABD hisse senetleri Eylül ayında yaklaşık yüzde 10 değer kazandı, S&P 500 Endeksi teknik olarak 1130 direncinin üstüne atarak boğalara cesaret veriyor. Eylül ayı ABD hisseleri için son 70 yılın en iyi performansını sergiliyor. İMKB Endeksi ise 64,479 seviyesinde yeni bir zirveyi yaptı. Ancak, küçük yatırımcıların kenarda durduğu, parlak ekonomik büyüme ve kar hedeflerinin konuşulmadığı bu ortam nedense geleneksel “ralli” piyasalarının coşkusunu taşımıyor. Bu, bizim için olduğu kadar ABD piyasası için de büyük oranda geçerli. Neden acaba?
Genel olarak gelişmiş ülkelerde, ortaya çıkan veriler büyüme eğilimlerinde yavaşlama sinyalleri veriyorken, istihdam ve konut sektörlerinde kaydadeğer bir iyileşme görülmüyorken, kamu borçları sorunu birçok ülke için kabus durumunu sürdürürken Merkez bankaları piyasalara güven vermeye çalışıyorlar ve dönem dönem bunda da başarılı olabiliyorlar. Ancak, FED Başkanı Bernanke ve diğer FED üyelerinin hafta sonunda yaptığı konuşmalarda altını çizdiği gibi ekonomilerdeki toparlanma sürecinin beklenenden yavaş seyretmesi hala ciddi bir risk. Her ne kadar ABD ekonomisinin Temmuz ayında resmi olarak durgunluktan çıktığı ilan edilse de !
Avrupa Merkez Bankası yılbaşından bu yana zaten hep orta sahada, zira problemler bitmiyor. Yunanistan, İspanya, Portekiz derken geçen hafta İrlanda sorunu yeniden nüksetti. İrlanda’nın CDS spreadleri artarken ve borçlanma oranları kötüye giderken, İrlanda ve İspanya geçen haftaki borçlanma ihalelerini de Merkez Bankasının desteğiyle “başarıyla” atlattı. Ancak, ülkenin en büyük bankalarının CDS spreadlerinin 1000 baz puana yaklaşması İrlanda’nın bu hafta da manşetlerden inmeyeceğini gösteriyor.
ABD Merkez Bankası FED 21 Eylül’deki FOMC ( Açık Piyasa Komitesi Toplantısı) ardından yaptığı açıklamada herhangi bir faiz politikası değişikliğine gitmez iken, enflasyon-deflasyon tehditleri yönündeki muğlak ifadeleri bir yana bırakarak açıkça “enflasyon” istediğini ve bunun için de ne gerekiyorsa yapacağı garantisini vermesi piyasalardaki iyimserlik dozunu adeta zirve yaptırdı. Bu, likidasyon ile beslenen piyasalar için bir anlamda açık çekti ve piyasalar da bu fırsatı kaçırmadı.
Japon yeninin sürekli değer kazanması, ihracata bağımlı Japon Ekonomisi için ciddi bir başağrısı oluşturmaktaydı. Japon yeni özellikle , son aylarda ABD dolarına karşı sürekli değer kazanarak son 15 yılın en yüksek değeri 82.88’e yükselmişti. Japon Merkez Bankası, son altı yılda ilk kez 15 Eylül’de artık buna seyirci kalmayacağını ifade ederek piyasalara 4-5 milyar dolar karşılığı yen sattı ve Yen dolara karşı ilk hamlede 86 seviyesine geriledi. Diğer yandan tüm bu merkez bankası faaliyetleri içinde TCMB de bir dizi önlemler açıkladı. Belki de, son zamanlarda ihracatçılardan başlayarak Başbakana kadar uzanan kur ve faiz tarışmalarına bir yanıt olarak borç verme faizini düşürdü, Bankaların karşılık oranlarında bazı düzenlemlere giderek “çıkış stratejisinde” bir adım daha attı.
Referandum sonrasında siyasi risklerin azaldığı yönündeki değerlendirmeler, ikinci çeyrek büyüme rakamlarının beklentilerin üzerinde çıkması ve bütçe rakamlarının istikrarını sürdürmesi, yukarıda sözü edilen olumlu dış koşullarla birleşince piyasaları orta vade için öngördüğümüz rakamlara ulaştırdı. Bundan sonrası dolar bazı zirve olan 5 cent ( veya yaklaşık 74 bin düzeyleri) olabilir. Bu, kısa vadede mümkün mü?
Bu teknik olarak mümkün gibi görünse de kısa vadede piyasalarda tüm sözü geçen olumlu beklentiler satın alındıktan sonra bir miktar soluklanma beklemek daha makul olur kanısındayız. Bunun zamanlaması ve çapı dış piyasalardaki iyimserlik rüzgarının paralelinde değişebilir. Bankacılık sektörünün yılın ikinci yarısında aynı performansı sergilemesi biraz zor. Para piyasalarına baktığımızda gösterge faizin % 8’in altına inmeyi başaramadıktan sonra son bir ayın en yükseğine çıkması ve döviz sepetinin 1.74 ile yukar doğru eğilim göstermesi yakından izlenmesi gereken veriler.
Özellikle TCMB’nın aldığı son kararlarların bankacılık sektörü üzerindeki maliyeti de düşünülürse, buralardaki olumsuz gelişmelerin mali sektör hisselerini olumsuz etkileme potansiyeli bulunuyor. Buradan çıkışla dış piyasalar paralelinde hareketlerin devam etmekle birlikte, yılbaşından beri sergilenen diğer gelişmekte olan ülkelere göre yüksek performanslarda biraz gevşeme olabilir.