Mahfi Eğilmez – 01.09.2018
Davranışsal bilimlerin son yıllarda yaşamımıza kattığı bir yaklaşım var: Gerçek ötesi kavramı (post truth.) Bu deyim, ilk kez Amerikalı oyun yazarı Steve Tesich’in 1992 yılında The Nation Dergisinde yayınlanan bir yorum yazısında kullanıldı, sonradan biraz da anlam genişlemesine uğramış olarak, Ralph Keyes’in 2004 yılında yazdığı Türkçeye Hakikat Sonrası Çağ olarak çevrilen Post Truth Era kitabıyla yaygınlık kazandı.
Gerçek ötesini tercih; kendi inancına veya düşüncesine ya da taraftarlığına uygun görüşleri alıp ötekileri dinlememe olarak tanımlanabilir.
Ralph Keyes kitabında şunu söylüyor; “Beyaz yalan dostu bir çağda yaşıyoruz. Diğerlerini aldatmak bir nevi boş zaman faaliyetine dönüşmüş durumda. Şu konuda ikilemdeyiz: Bir yandan kendi yalanlarımıza bahane bulurken diğer yandan yalancılığın bu kadar yaygın olması karşısında dehşete düşüyoruz.”
Oxford Sözlüğü gerçek ötesi kavramını açıklarken şunu belirtiyor: “Belirli koşullar altında kamuoyu oluşturmada kişisel inançlar ve duygular, objektif gerçeklerden daha etkileyicidir.”
Carnegie Mellon Üniversitesi’nin sosyal bilimler ve karar alma bölümünden Russell Golman, David Hagmann ve George Loewenstein, Journal of Economic Literature Dergisinde 2016 yılında yayınladıkları bir makalede “gerçek ötesini tercih” sorununu ortaya koyuyorlar. İnsanların önemli bir bölümünün kendi inandıklarını gerçek, onun dışındakileri yalan olarak kabul etme eğiliminde olduklarını, kendi görüşlerine uygun olan bilgiyi alıp ondan ötesini dinlememe ya da okumama eğiliminde olduklarını ileri sürüyorlar. İnsanların bunu yaparken güvenilir kaynak olarak kabul ettikleri kaynaklardan gelen bilgileri doğru kabul ettiklerini, onun dışındaki kaynaklardan gelen bilgileri yalan olarak kenara ittiklerini savunuyorlar.
Konu, bazen kişilerin kendi çevreleriyle sınırlı kalır. Kötü bir gelişmeyi aile üyelerinden gizlemek ve bu suretle moralini yüksek tutmaya çalışmak için söylenen ve kabullenilen yalanlar beyaz yalan olarak kabul edilebilir. Buna karşılık insanların kendilerini ve toplumu bir takım yalanlara inandırmaları, o sorunun çözümü için doğru adımları atmaktan uzak durmaya yol açıyorsa o zaman konu beyaz yalan kapsamını çok aşar ve iş kara propagandaya dönüşür. Gerçek ötesi en yaygın ve etkili biçimde Nazi Almanya’sında kullanılmış ve Propaganda Bakanı olarak görev yapan Paul Joseph Goebbels tarafından bir siyasal propaganda aracına dönüştürülmüştür. Uzunca bir süre Nazi propagandası altında kalan insanların çoğu da söylenenlere inanmayı, aynı konuda başka kaynaklara bakmamayı tercih etmiştir.
Günümüzde gerçek ötesini tercih bütün dünyada oldukça yaygın bir yaklaşımdır. İnsanların büyük çoğunluğu, konulara, olaylara, sorunlara objektif bir yaklaşımla bakacak donanıma ve bilgiye sahip bulunmuyor. Bazen tek başına sağduyu doğruyu bulmakta yol gösterici olur. Rene Descartes, sağduyuyu ‘doğru ile yanlışı birbirinden ayırma ve doğru yargılama gücü’ olarak tanımlıyor. Ne var ki sağduyu da büyük ölçüde donanım ve bilgi ile oluşuyor. Bazen yeteri kadar donanımı ve bilgisi olmayan insanların kendi deneyimleri veya geçmişten gelen deneyim öykülerinden yararlanarak sağduyu ile doğruyu bulduğu görülse de bu çok yaygın bir şey değil.
Gerçek ötesini tercih, bir kişi için kendisine zarar veren sonuçlar yaratabilir. Yanlış yollara girebilir, kandırılabilir, hayal kırıklıklarına uğrayabilir. Ama gerçek ötesini tercihin asıl zararı toplumsal düzeyde karşımıza çıkar. Bir toplum, çoğunlukla gerçek ötesini tercih ediyorsa orada sorunların gerçek çözümleri bulunamaz. Toplum her şeyin iyiye gittiğini zannederken bir de bakılır ki bir facia ortaya çıkmış.
Toplumun gerçek ötesini tercih etmesi, siyasetçi açısından tercih edilebilir. Özellikle gerçeğin kötü göründüğü ortamlarda insanların durumun iyi olduğuna inanmaları siyasetçinin güç kaybetmemesini sağlayabilir. Ne var ki bu, uzun vadede toplumun ve sistemin aleyhine gelişmelere yol açar.
Gerçek ötesini değil gerçeği öğrenmenin ve talep etmenin yolu bilimden geçer. Bilimle donanmamış bir toplum gerçeklerin yerine gerçek ötesini tercih edebilir. Bunun sonucu, genellikle, geriye gitmek olarak çıkar karşımıza.