Türkiye’de gelir dağılımına ilişkin olarak elimizdeki son veriler TÜİK’in 2021 yılında yaptığı 2020 yılını referans alan Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması 2021 tarihli araştırmasından elde edilen sonuçlara dayanıyor. Bir kez daha vurgulayalım: Araştırma 2021 yılında yapılmış olmasına karşılık 2020 yılını referans aldığı için veriler 2020 yılı sonuçlarını gösteriyor.
Aşağıda kişisel gelir dağılımını gösteren tablo sözünü ettiğim anketteki 2020 yılı verilerini, aynı yıla ait dolar cinsinden GSYH ve nüfus verilerini kullanarak yaptığım hesaplamalarla düzenlenmiştir:
Tablonun II numaralı sütunu; 2020 yılındaki toplam 83,6 milyon kişilik nüfusun yüzde 20’lik parçalara bölünmesiyle ortaya çıkan durumu gösteriyor (her bir parça 16,7 milyon kişi ediyor.) Tablonun III. Numaralı sütunu bu yüzde 20’lik nüfus bölümlerine GSYH’den düşen yüzde payları, IV numaralı sütunu GSYH’den aynı nüfus bölümlerine düşen tutarları ve V numaralı sütunu da yine söz konusu nüfus gruplarında kişi başına düşen ortalama dolar cinsi yıllık geliri gösteriyor. Buna göre GSYH’den en düşük payı (yüzde 6,1) alan nüfusun yüzde 20’sinde kişi başına ortalama yıllık gelir 2.627 dolar, en yüksek payı alan nüfusun yüzde 20’sinde kişi başına ortalama yıllık gelir 20.110 dolar. Demek ki en yüksek gelirli grupla en düşük gelirli grup arasında (20.110 / 2.627 =) 7,6 kat fark var.
Aşağıdaki tabloda aynı tespit nüfusun en düşük gelirli yüzde 10’u ile en yüksek gelirli yüzde 10’u arasında da yapılmış ve fark 13,7 kat olarak bulunmuş (Kaynak: TÜİK, Gelir ve Yaşam Koşulları Anketi, 2021.)
Bu tabloya göre 2020 yılında gelir dağılımı eşitsizliğini ölçmekte kullanılan Gini katsayısı 0,401 olmuş (Gini katsayısı 0 ile 1 arasında değişir, sıfıra yaklaştıkça gelir dağılımı eşitliğe yaklaşır, 1’e yaklaştıkça gelir dağılımı eşitsizliği artar.) Buna göre Türkiye’de gelir dağılımı bozuk demektir. Yine tabloya göre Gini katsayısında 2020 referans yılında hafif bir düzelme görülüyor. Bunun nedeni ekonominin yüzde 1,8 gibi düşük bir hızla büyümesidir. Üst gelir grupları gelir kaybı yaşadığı için gelir dağılımında az da olsa bir törpülenme ortaya çıkmış görünüyor.
Aşağıdaki tablo fonksiyonel gelir dağılımını yani üretim faktörlerinin (emek, sermaye, toprak ve teşebbüs gücü) GSYH’den aldığı payları gösteriyor (Kaynak: TÜİK, Gelir ve Yaşam Koşulları Anketi, 2021.)
Buna göre GSYH’den en yüksek payı ücret ve benzeri gelir sahipleri yani emek alıyor. Kârın yani müteşebbisin aldığı pay yüzde 17,7. Toprak sahiplerinin payı yüzde 3,5. Sermayenin aldığı karşılık olan faizin payı yüzde 4,3.
Ücretli çalışanların sayısı (yaklaşık 14 milyon kişi) bütün öteki gruplardaki sayıdan fazladır. O nedenle ücretlilerin aldığı toplam pay yüksek görünüyor. Buna karşılık sayının çokluğu, ücretli başına düşen ortalama gelirin diğer gruplara göre düşük kalması sonucunu getiriyor.
Gelir dağılımında 2020 yılında az da olsa bir iyileşme ortaya çıkmış olmasına karşın durum 2014 yılındakinden uzaktadır. Öte yandan 2021, özellikle de 2022 yıllarında da kurlarda, enflasyonda ve faizdeki değişiklikler sonucu gelir dağılımında ciddi bozulmalar ortaya çıktığını henüz verilerle doğrulamasak da gözlemlerimizle saptayabiliyoruz. Orta gelir düzeyindeki insanlardan az bir bölümü yukarıya, üst gelir gruplarına geçerken çok daha büyük bölümü alt gelir gruplarına kaydı. Orta gelir düzeyindeki insanlar üst ve alt geliri gruplarını dengeleyen, geçiş olanağının varlığını kanıtlayan ve toplumun umutlarını canlı tutan grubu oluşturur. O nedenle bu grubun sayısının azalması sıkıntılı bir duruma yol açar. Bu konu, başlı başına bir planlamaya konu edilmesi gerekecek kadar ciddidir.
Türkiye’nin gelir dağılımını düzeltmek, orta gelir grubunu desteklemek için bir yandan kayıt dışılığın giderilmesi bir yandan da bütün ekonomik yapının bozulmasına yol açan yanlış ekonomi politikasının terk edilerek doğru politikaların uygulanması gerekiyor.