Mahfi Eğilmez – 08.05.2013
Yazılarımı özellikle de meslek seçimi, mülakat ve sınav rehberi ve hobi edinmek başlıklı yazılarımı okuyanların bir bölümü geleceklerini planlamak için ne yapmaları gerektiğini soruyor. Herkesin geleceğini planlaması kendi özel koşullarına, yaşama bakışına ve neler beklediğine göre biçimlenir. O nedenle buradan size geleceğinizi, nasıl planlayacağınızı söyleyemem. Ama kendi geçmişimle ilgili bilgileri paylaşabilirim. Belki yol gösterici olur.
Öncelikle hayal ile planı birbirine karıştırmamakta yarar var. Bununla birlikte her planlama hayalle başlar. Önce hayal kurarsınız. Eğer o aşamadan öteye gitmezseniz bunlar hayal olarak kalır. Yok eğer biraz öteye geçip eldeki imkanlarla bu hayalinizi gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceğinize bakmaya başlarsanız planlama aşamasına geçmiş olursunuz. Sonra daha da ileri gidip planınızı yavaş yavaş yaşama aktarmaya başlarsanız uygulama aşamasına geçmiş olursunuz.
Ciddi biçimde ilk kez Mülkiye’de öğrenciyken geleceğimi planlamaya başladım. Ondan öncesinde kafamda futbolcu olmaktan yazar olmaya kadar çeşitlenen hayaller vardı. Gözlüklü olduğum için futbolcu olmak hayal olarak kaldıysa da yazar olmayı becerdim sayılır. Ne var ki yazar olmayı tam anlamıyla planlayıp yaşama geçirmemiştim. O, başka işlerdeki gelişmelerin bir sonucu olarak biraz da tesadüfen oldu.
Mülkiye’de öğrenciyken her geçen yıl ekonomi derslerini daha çok sevdiğimi, ayrıntılara dalmaya başladığımı fark ettiğimde okulda asistan kalmak hayali kurmaya başladım. Bir süre sonra iş hayalden çıktı ve bu işi planlamaya başladım. Ona göre kitaplar, makaleler okumaya, analitik çalışmalar yapmaya başladım. Lisedeyken zayıf olduğum matematiğimi giderek güçlendirdim. Son sınıfa geldiğimde planlamam da ayrıntılı bir hal aldı ve hangi kürsüye asistan kalacağıma kadar planımı biçimlendirdim. Bazı hocalardan okulda kalmam yönünde aldığım öneriler de beni yönlendirdi. O aşamada tek eksiğim İngilizcemin iyi düzeyde olmayışıydı. O nedenle ayrıntılı planım, okulda açılacak sınavı kazanıp asistan olmak ve hemen burs bularak yurtdışına doktora yapmaya gitmekti. Böylece hem lisanımı ilerletecek hem de doktoramı yapmış olacaktım. Milli Eğitim Bakanlığının açtığı burslu yurtdışı doktora sınavına girdim ve kazandım. İşte tam o aşamada üniversitede yönetmelik değişikliği oldu. Eskiden sınavla doğrudan Mülkiye’ye asistan olarak girmek mümkün iken yeni değişiklikle yalnızca doktora yapmış olanların asistanlık sınavına girmesine olanak tanınıyordu. Bu durumda benim planım bozulmuştu. Yani asistan olarak Mülkiye’ye girip yurtdışında doktoramı yapıp dönünce öğretim üyesi olarak Mülkiye’de çalışmam garanti değildi artık.
Türkiye’de sistemin değişebilirliği planımı alt üst etmiş, beni planımın dışına savurmuştu. Alternatifsiz plan yapmanın çok doğru bir yaklaşım olmadığını ilk kez o zaman hissetmiş olmalıyım.
O aşamada Maliye Müfettiş Yardımcılığı giriş sınavına girmeye karar verdim. Sınavı kazanan üç kişiden birisiydim. Bu gelişme bana daima bir B planı yapmanın gerekli olduğunu öğretmiş oldu. Ama kafamda hala asistan kalma düşüncesi vardı. Maliye Müfettişliğini kazansam da doktoraya gitmenin iyi bir düşünce olup olmadığı konusunda bir süre bocaladıktan sonra Maliye Müfettişliğinde kalmakta karar kıldım. Çünkü Mülkiye’ye asistan olarak girme şansı bulamadığım için doktoradan dönüşte Milli Eğitim Bakanlığı’nın beni nereye atayacağı belli değildi. Bu kez Maliye Müfettişliğiyle birlikte dışarıdan akademik kariyer yapmayı planlamaya başladım.
Maliye Müfettişliğinin iyi taraflarından birisi üç yılın sonunda yeterlik sınavını verdikten bir süre sonra yurt dışına staja gitmekti. Böylece bir yandan buradayken başladığım çalışmalara ek olarak lisanımı orada ilerletmeyi düşünüyordum. Ayrıca o zamanlar Amerikan AID kuruluşunun bursuyla master programlarına gitme olanağı da vardı ben de onu yapmayı ve böylece bir taşla iki kuş vurmayı planlamaya başlamıştım. Ne çare ki ben o aşamaya geldiğimde AID, Türkiye’ye bu tür bursları kaldırdı. Bu kez planımın bozulmasına iyi kötü hazırlıklıydım. Yurtdışı staja gidecek, İngilizcemi geliştirecek ve dönüşte burada doktora yapacaktım. Ne var ki Türkiye o sıralarda döviz sıkıntısına girmişti. Normal olarak yeterlik sınavını verdikten 2 yıl sonra yurt dışı staja gidecekken bu iş gecikmeye başlamıştı. Bizim planlar bir kez daha çalışmaz olmuştu.
Bu durumda doktorayı öne çekmeye karar verdim. Gazi Üniversitesi doktora giriş sınavı açmıştı. Girdim ve kazandım. Böylece doktora derslerine girmeye başladım. Dersler akşamları mesai saatinden sonraydı. Dolayısıyla devam edebiliyordum. İki yıl kurlara devam edip yeterli krediyi aldıktan sonra tez aşamasına geçiliyordu.
1979 yılı sonunda Gelirler Genel Müdür Yardımcılığı teklif edildi. Bu, benim planlarımda hiç olmayan bir gelişmeydi. Üstelik 10 yılımı dolduramadığım için atanmam da yapılamıyordu. Detaşe olarak bu göreve başladım. Yani Maliye Müfettişi unvanım üzerimde kalarak ve maaşımı oradan o unvanla alarak genel müdür yardımcılığını yürütecektim. O sıralarda doktora kurlarını tamamlamış gerekli kredi notunu almıştım. Şimdi sırada doktora yeterlik sınavını verip tez almak vardı. Yeterlik sınavına hazırlanmaya başladım. Bir yandan genel müdür yardımcılığı bir yandan sınava hazırlanmak kolay değildi tabii. Gecelerimden ve ailemden zaman çalarak çalışıyordum.
Memuriyette henüz on yılımı doldurmadığım için genel müdür yardımcılığına atanmam yapılamıyordu. İyi ki de öyle olmuş çünkü bir süre sonra staj için yurtdışına yollanma sıramız geldi ve ben eski planıma dönme fırsatı buldum.
1981 yılı sonuna doğru Londra’ya staja gittim. İki konu üzerinde çalışıp rapor yazacaktım: (1) İngiltere’de katma değer vergisi uygulaması, (2) Londra borsası (London Stock Exchange.) Bir yıl boyunca bir yandan teorik çalışmalarla ekonomi bilgimi bir yandan da İngilizcemi ilerlettim. İngiltere’de katma değer vergisi üzerine yaptığım çalışmalar dönüşümde Maliye Bakanlığı’nca kitap olarak yayınlandı. Türkiye katma değer vergisini uygulamaya koymaya hazırlanıyordu. Bu çalışma o gelişime yardımcı oldu. Bu benim ilk kitabımdı. Basılmış halini elime aldığımda içim içime sığmıyordu. Gerçi lisedeyken kurduğum hayal roman yazarı olmaktı ama olsun yazar olmak yolunda ilk adımı atmıştım. Londra Borsası konusundaki çalışmamı da Maliye Tetkik Kurulu Dergisinde yayınlamıştım. O yazı sonradan SPK’nın kuruluşu sırasında çok yararlanılan bir yazı oldu.
Stajdan döndüğümde herkes benim Gelirler Genel Müdür yardımcılığına atanmamı bekliyordu. Ama öyle olmadı. Çeşitli kurul çekişmeleri nedeniyle beni Gelirlere geri almadılar. Türkiye’ye dönüşte bu göreve başlamak gibi net bir planım yoktu ama çağrılmayı da bekliyordum doğrusu. Kısa bir süre sonra Hazine’den daire başkanlığı teklif edildi. 1983 yılı başında Hazine’de göreve başladım. Bu da benim için tam olarak planlanmış bir gelişme değildi. Kafamda daha çok Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü’nde görev almak vardı. Hazine’de kamu iktisadi teşebbüslerine bakan dairede başkan olmuştum. O zaman bunların hiçbiri özelleştirilmemiş olduğu için yükü oldukça ağır bir bölümdü.
Kamu iktisadi teşebbüsleri dairesinde benimle birlikte faklı bölümlere bakan iki daire başkanı daha vardı. Ben kısa bir süre sonra kendi bölümümdeki işleri öğrendikten sonra öteki bölümlerde neler olduğunu da öğrenmeye başladım.
O sıralarda üniversiteden doktora tez konumu da almış ve yavaş yavaş üzerinde çalışmaya başlamıştım. Tezimi bitirdim ve tez hocama teslim ettim. Uzunca bir süre sonra hocam bana tezimi geri verip bazı yeni çalışmalarla zenginleştirmemi istedi. Tekrar çalışmaya başladım. Ama işim o kadar yoğundu ki bir yandan tez üzerine yoğunlaşmam gerçekten çok zor oluyordu.
Tezimi toparladığım sırada ABD’ye tayinim çıktı (Washington Büyükelçiliği Ekonomi ve Ticaret Müşaviri olarak.) Benim tez çalışmaları boşa gitmediyse bile zaman aşımına uğradı. Veriler eskimişti, olaylar değişmişti ve yeni bir yaklaşım gerekiyordu. ABD’de iken tezimle fazla uğraşamadım. Çünkü oradaki görev de çok yoğundu. O zamanlar Dünya Bankasıyla olan kredi görüşmeleri orada yapılıyordu. Ayrıca IMF ile ilişkiler ve başta ticaret ilişkileri olmak üzere ABD ekonomi yönetimiyle ilişkiler hep oradaki başmüşavirlik aracılığıyla yürütülüyordu. Planım yine aksamıştı.
1989 yılı başında Hazine Kamu Finansmanı Genel Müdürü olarak atanarak Türkiye’ye geri çağrıldım. İş yüküm iyice artmıştı. Yine de inatla tezim üzerinde çalışmaya başladım. Bir yandan verileri güncelliyor bir yandan yorumlarımı tekrar gözden geçirip yeni verilere göre düzeltmeler yapıyordum. 3 ay kadar sonra Müsteşar Yardımcılığına atandım. Bu kez kamu finansmanı genel müdürlüğüne ek olarak banka ve kambiyo genel müdürlüğü, dış ekonomik ilişkiler genel müdürlüğü, ekonomik araştırmalar genel müdürlüğü de bana bağlanmıştı. Sabah 8’de başlıyordum mesaiye akşam 8’de ancak çıkıyordum. Oradan eve git ve tez çalış. Şimdi bana inanması bile zor geliyor ama o zaman bunları yapıyordum.
Tezim kabul edilip de Gazi Üniversitesi’nde tezimle ilgili sunum dersini verdiğimde 40 yaşlındaydım. Doktoraya başlamamla doktor unvanı almam arasında 12 yıl geçmişti. Normalde 5 yıl olması gereken bu süreye iki yurtdışı görevi, dört terfi sığdırınca süre de uzamıştı doğal olarak. Maliye Müfettişi olarak başladığım doktorayı tamamladığımda Hazine’de Müsteşar Yardımcısıydım.
Sanki gereksiz bir inat ya da hırsmış gibi görünen bu ikili çalışma bana teoriyle uygulamayı bir arada görmeyi ve teorisyenle uygulamacının anlaşamadığı noktaları bulmayı öğretti. Ki hayatımın büyük bölümünde bu görüş açısı beni hep ileri taşıdı. Yazılarımı pek çok kişi anlaşılır buluyor. Nedeni budur. Uygulamadayken teoriden hiç kopmadım. Teorik yapının uygulamadaki temelini yakalamaya çalıştım.
Aslında şimdi düşünüyorum da ben yaşamımı planlamaya uyduramayınca planlamamı yaşamıma uydurmaya çalışmışım. Yani sürekli B planını uygulamaya koymuşum. Sonuçta en başta düşündüğüm hocalık işine doğru ne pahasına olsun yürümüşüm. O arada müfettişlik, bürokratlık, özel kesimde yöneticilik, kitap yazarlığı, köşe yazarlığı, Hitit tarihi araştırmacılığı, tv yorumculuğu gibi birçok işi de yapmışım. Bunların birçoğu asıl planın yan ürünleri olarak çıkmış ortaya.
Bu deneyimleri aktardıktan sonra geleceğini planlamak isteyenlere önerilerimi şöylece özetleyebilirim: Geleceğinizi mutlaka önceden planlayın ama planlarken esnek olun. Çünkü Türkiye’nin hızla değişen koşulları çoğu kez planınızın bozulmasına neden oluyor. Eğer esnek bir planlama yapmamışsanız plandan vazgeçmeye yönelebilirsiniz. Ve en önemlisi hangi işte olursanız olun teoriden kopmayın. Sizinle aynı işi yapanları legal yoldan geçebilmenizin tek yolu budur.