Üzeyir Doğan – 28.08.2014
Kolay kazanç vaat edenden, tek işlemle zengin olma hayalleri kurdurana, öğle arasında işlem yaparak aile bütçesine katkı yapılabileceğini iddia edene kadar açılıyor yelpaze. Bunların yanında 10 dakikada piyasa uzmanlığı vaat edenler, 100 sayfalık notla piyasanın teknik temel tüm dinamiklerini aşılayacaklarını iddia edenler ve daha kolayı sattıkları robot yazılımlarla yatırımcıya ayaklarını uzatıp karı koyacak kasa almayı hayal ettirenler de var. Sermeye Piyasaları Birliği’nin isteği ile 3 aylık periyodlar dahilinde açıklanan müşteri kar zarar tablolarını çarpıtanlar da bu furyanın son üyeleri. Bahsettiğim bu başlıkların FOREKS reklam içerikleri olduğunu tahmin etmek zor değil sanırım.
Evet biz sermaye piyasası çalışanlarının öncelikli hedeflerinden biri de çalıştığımız kurumlara gelir sağlamak. Bunun için de yatırımcı bulmak ve bu yatırımcılara işlem yapmaları için uygun ortamı sağlamak bizim görevimiz. Yeni yatırımcı bulmanın en doğal yollarından biri de reklam yapmak. Buraya kadar her şey normal. Zaman zaman dikkat çekmek ve yeni kayıtlar oluşturtmak için, vurucu başlıklar seçmek de herkesin hakkı. Ancak bu başlıklar “UMUT TACİRLİĞİ”ne, “YANILTICI BİLGİYE” ve “HAKSIZ REKABETE” dönüşmemeli.
2011’deki SPK düzenlemesi öncesinde çok daha vahim reklamlar görmeye alışmıştık aslında. “Emekliyim aylık kazancım yetmiyordu, foreksle tanıştım şimdi çok rahatım”, “Ev hanımı olarak foreksle ev bütçeme katkı yapıyorum” v.s. v.s. Reklamların hedef kitlesi genelde sektöre yabancı para kaybetme olasılığı yüksek kesimdi. Bunun sebebi de kurumların neredeyse tamamının piyasa yapıcısı olarak müşteriye karşı pozisyon almasıydı. Daha açık bir ifade ile müşteri para kaybettikçe kurumun kasasının dolmasıydı. Bu çıkar çatışması, yasal düzenlemelerin de olmadığı sektörde, bazı kurumların niyetlerini bozmalarına neden olabiliyordu. Aslında kurumların piyasa yapıcı olarak, müşteriye karşı pozisyon alabilmeleri şimdi mümkün. Düzenlemeler buna müsaade ediyor. Aradaki fark bu işi yapan kurumların ellerinin 2011’deki düzenlemeler sonrası eskisi kadar rahat olmaması. Yatırımcıların fiyat ve kotasyon başta olmak üzere herhangi bir konuda kötü niyet sezinlediklerinde başvuracakları SPK gibi bir kurumun bulunması, kurumları disiplin altına aldı. Bu nedenle de yanlış uygulamalar ve şikayetler düzenleme öncesine göre oldukça azaldı.
Sektörün regülasyon altına alınmasıyla birlikte, bazı veriler de daha şeffaf bir şekilde kamuoyuyla paylaşılmaya başlandı. Kurumalar yukarıda bahsettiğimiz “çıkar çatışması” içinde olmadıklarını daha çok vurgulama ihtiyacı içine girdiler. Bu noktada Sermaye Piyasaları Birliği tarafından da yayınlanan müşteriden alınan emirler ve likidite sağlayıcıya gönderilen emir bilgileri referans olarak kullanılmaya başlandı. Ancak baştan söyleyelim bu veriler aslında çok da bir anlam içermiyor. Çünkü likidite sağlayıcıya gönderilen bu emirlerin ne kadarının doğrudan gönderilen müşteri emirleri olduğu, ne kadarının yurtdışındaki grup şirketlerine gönderiliyor olduğu ve ne kadarını şirketlerin kendi pozisyonlarını yönetmek için gönderdiğini bilmiyoruz. Veri sadece müşterilerle yapılan işlemler ve likidite sağlayıcı ile yapılan işlemler olarak geçiyor. Bu nedenle de bu veri bizler için çok sağlıklı bir bilgi içermiyor. Bu konuda bildiğimiz tek şey aslında açıklanan verilere rağmen, A grubu lisansa sahip olan likidite sağlayıcı kurumların yasal olarak bu hakka sahip oldukları yani müşteri emirlerinin karşı tarafı olarak onlara karşı pozisyon alabildikleri, piyasada white label olarak bilinen B grubu lisansa sahip firmaların ise emirleri doğrudan likidite sağlayıcıya gönderme zorunluluğu olduğu.
Son günlerde kurumların müşterileri ile “çıkar çatışması” olmadığını vurgulama yollarından biri de müşteri kayıp/kazanç oranlarını ön plana çıkarmak oldu. Burada elimizdeki en temiz bilgi, kurumaların 3 ayda bir, yine 3 aylık dönemi kapsayacak şekilde müşterilerinden kazananlar ile kaybedenlerin oranını açıklaması. Verinin 3 aylık dönemi kapsaması ve standart tarihler içermesi karşılaştırma yapmayı makul hale getiriyor. Bu açıdan kurumların bu tarihlere sadık kalması önemli. Bu verileri toplayıp tablo halinde sunan haber kaynakları var ama bence doğrusu çarpıtmaya izin vermemek için her kurumun kendi sitesinden açıkladığı bu verilere toplu olarak ulaşılmasının Birlik tarafından sağlanması. Kurumların internet sitelerinde standartların dışına çıkarak haftalık, aylık, 15 günlük, 45 günlük 4 aylık gibi aralıklarla kayıp kazanç oranı açıklaması ya da karşılaştırmayı engelleyecek şekilde farklı ayların ortalamasının alınması şüphe uyandıran bir yaklaşım. Bu nedenle eğer bu oran sizin için önemli ise, sitesinde aşağıdaki gibi apaçık, ilgili dönemi kapsayacak şekilde kayıp/kazanç oranı yer almayan kurumlara biraz daha temkinli yaklaşın.
2014 yılı 1. Çeyrek Karda/Zararda Olan Müşteri Oranı : Karda %…. & Zararda %….
2014 yılı 2. Çeyrek Karda/Zararda Olan Müşteri Oranı : Karda %…. & Zararda %….
2014 yılı Ocak-Mart Dönemi Karda/Zararda Olan Müşteri Oranı : Karda %.. & Zararda %..
2014 yılı Nisan-Haziran Dönemi Karda/Zararda Olan Müşteri Oranı : Karda %.. & Zararda %..
Aslında 2011 yılındaki regülasyonla kurumların disiplin altına alınmasıyla reklam içerikleri de normale dönmeye başlamıştı. Ancak son zamanlarda artan rekabet ile maalesef reklam metinlerindeki agresif/yanıltıcı ibarelerin yeniden arttığına yönelik şikayetler alıyoruz. Amacımızın, bağcıyı dövmek değil üzüm yemek olduğunu baştan vurgulayalım. Kısa vadede kurumlara yeni müşteri bulunmasını sağlayacak bu reklamların, orta ve uzun vadede sektörü bitireceği ve doğal olarak birilerinin bu gidişata dur diyerek çok daha ağır sınırlamalar getireceği bir gerçek. Bu nedenle sektör kendi ayağına kurşun sıkmadan ve yetkili kurumlardan bir müdahale gelmeden herkes kendisine çeki düzen vermeli.
Bunun için de;
Sermaye Piyasası Birliği’nin yayınladığı yönetmeliklerle de sınırladığı, ve gerçek ölçülebilir bilgiye dayanmayan, en iyi, en çok kazandıran, en bilgili, en ilgili, en sevimli, en yürekli, en en en …. şeklindeki reklam ifadelerinden kaçınmaya ve yine bunların türevleri olan ölçülemeyen çok kazandıran, çok sevimli, çok yürekli gibi ifadeleri tebliğin etrafını dolanmak için tercih etmemeye…
Hiçbir risk yokmuş gibi insanlara, öğle arasında, tatilde, bağda bahçede, ev temizliği yaparken, kahve yudumlarken, tek işlemle, 10 dakikada kolay kazanç vaat etmemeye…
Gelirinden memnun olmayan insanlara, foreksi ek gelir kapısı gibi göstermemeye…
Doğru olsa bile standart olmayan dönem ve içeriğe sahip verilerle, haksız rekabete yol açmamaya…
3-5 sayfalık bir doküman okuyarak ya da yarım yarım saatlik bir eğitimle piyasa uzmanlığı vaat etmemeye…
“Yükselirken alacaksın, düşerken satacaksın hepsi bu” gibi cümlelerle işi hafife almamaya…
ve bunun gibi şuan aklıma gelmeyen ancak akla, mantığa, adalete, dürüstlüğe, adil rekabete ve en önemlisi kendi vicdanımıza kabul ettiremediğimiz ifadeleri kullanmamaya özen göstermeliyiz.
Sermaye piyasalarımız malumunuz henüz emekleme aşamasında, biz sektör çalışanlarına düşen en büyük görev de emekleme aşamasındaki bu çocuğun yürümeye hazırlandığı bu dönemde, onun önündeki engelleri kaldırmak, heyecanını ve cesaretini kıracak davranışlardan uzak durmaktır. Hepimizin bildiği üzere yatırımcı sayısı her geçen gün artmıyor aksine azalıyor. Daha fazla insanı yolun başında küstürmeden herkes üzerine düşeni yapmalı.