7. sanat olarak ifade edilen sinema hem sanatın dayanılmaz hafifliği hem de zamanla bir endüstriye dönüşmesi halleriyle ekonominin gerçek anlamda nabzını tutmuştur. Hatta sinema, dönem filmleriyle toplumun da bir aynası olma vazifesini görür.
Yakın tarihli ekonomiye bakarsak, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra çekilen Vittorio De Sica’nın yönettiği Bisiklet Hırsızları (Ladri di Biciclette) dönemin İtalya’sındaki durgunluk ve belirsizlik ortamını oldukça teatral bir biçimde gözler önüne seren bir yapıt olmasıyla resesyon konulu Ekonomi 101 dersinde gösterimi hak etmektedir.
Yine çok sevdiğim İtalyan sinemasından gidecek olursam Fellini’nin müthiş (Tatlı Hayat) La Dolce Vita’sı 60’ların sosyal tansiyonunu en iyi ölçen yapıtlardan olarak nitelendirilir ki burada da bir çeşit yozlaşmış bolluk dönemi resmedilmektedir.
Benzer tarihlerde boy gösteren İsveçli yönetmen Ingmar Bergman ve ondan büyük oranda etkilendiği ifade edilen soğuk savaş ve sinemada sofistike açılımların sembolü haline gelen Tarkovsky ise toplumun gerçekliğinden çok bilinçaltına yönelmiş insanın portresini çizer ve bu da yeterince entelektüel birikimin oluşmasına zemin hazırlayan sistemli bir ekonominin varlığına delalettir. Gelelim günümüze artık o kadar derin içerikli filmler yerine gerçek düzlemin dışına çıkılan bir sürece girdiğimiz söylenebilir.
Yazının devamı için TIKLAYINIZ!