Mahfi Eğilmez – 14.06.2018
Küresel krizden hemen sonra krizin yarattığı ekonomik çöküşü toparlayıp ekonomiyi yeniden canlandırabilmek için parasal genişleme politikası yürürlüğe sokuldu. Bu uygulamaya ilk önce ABD Merkez Bankası (Fed) niceliksel gevşeme (quantitative easing – QE) adını verdiği bir programla başladı. Onu kısa bir arayla İngiltere Merkez Bankası (BOE) aynı adlı programla, biraz daha uzun bir arayla Avrupa Merkez Bankası (ECB) varlık alım programları (asset purchase programmes – APP) adlı uygulamayla ve gecikmeli olarak da Japonya Merkez Bankası (BOJ) varlık alım programı adını verdiği programla izledi. Böylece dünyanın en gelişmiş 4 ekonomisi küresel krizi aşmak için daha önce Hazine veya kurumlar tarafından borçlanmak amacıyla piyasaya çıkarılmış olan uzun vadeli tahvilleri bedelini ödeyerek satın alıp karşılığında piyasaya para vererek parasal genişleme yapmaya ve dolayısıyla piyasaya likidite vermeye başladılar.
Fed, bu parasal genişleme programını 2014 yılının Ekim ayında sonlandırdı. Faiz artırımlarının yanı sıra, likidite enjekte etmek için satın aldığı tahvillerden vadesi gelenleri 2017 yılının Ekim ayından itibaren Hazine’ye veya çıkaran kurumlara vererek parasını tahsil etmeye başladı. Böylece faiz artırımlarının yanına likidite azaltma anlamında parasal sıkılaştırmayı da eklemiş oldu. 2017 yılında bu yolla 30 milyar Doları piyasadan geri çekti. 2018 yılında 420 milyar Dolar, 2019 ve 2020 yıllarında yılda 600 milyar Dolar ve 2021 yılında da 350 milyar Dolar olmak üzere yaklaşık 4 yılda piyasadan çekeceği miktar toplam 2 trilyon Doları bulacak.
Fed’in faiz artırımlarının yanında bu şekilde piyasadaki likiditeyi eksiltmesi dış finansmana ihtiyacı olan gelişme yolundaki ülkelere yönelik fon akımlarını iki nedenle önemli ölçüde etkiliyor: (1) Likidite daralıyor. (2) ABD’de faiz oranlarının yükselmesi bu fonların daha yüksek risklere katlanarak daha yüksek getiri için gelişme yolundaki ülkelere yönelmesinin çekiciliğini azaltıyor.
Fed’in bir yandan faiz artırarak bir yandan da piyasadaki parayı çekerek yaptığı sıkılaştırmaya karşın ECB, BOE ve BOJ’un faiz artırmadan piyasaya para sürmeye devam etmeleri dış finansmana ihtiyacı olan gelişme yolundaki ülkelerin iyice daralmasına engel oluyordu. Bugün yapılan toplantıda alınan karara göre ECB de önce parasal genişlemeyi azaltmaya sonra da durdurmaya başlayacak. ECB, uyguladığı parasal genişleme programı çerçevesinde piyasaya ayda 30 milyar Euro veriyor. Açıklamaya göre bu programa Eylül ayı sonuna kadar devam edecek, Ekim, Kasım ve Aralık aylarında bu miktar aylık 15 milyar Euro’ya düşürülecek ve yılsonunda parasal genişleme programı sonlandırılacak. ECB yetkilileri, bu paraları nasıl geri çekeceklerini yani parasal sıkılaştırmaya ne zaman ve hangi boyutta başlayacaklarını açıklamadılar. Hatta yeni tahvil alımını yapmayı durdurduktan sonra da, likidite koşulları düzelene kadar, vadesi dolan tahvillerin yerine alım yapmaya devam edeceklerini vurguladılar. Bu ifadelerden ECB’nin gelecek yılbaşından itibaren tam olarak ne yapacağını anlayabilmek için sayısal örnek çerçevesinde konuyu açıklayalım. ECB, Eylül ayına kadar vadesi dolmamış uzun vadeli tahvilleri ayda 30 milyar Euro limit içinde kalarak almaya devam edecek. Son 3 ayda bu aylık tutarı 15 milyar Euro’ya düşürecek. Yılbaşından itibaren artık vadesi dolmamış tahvil alımını bırakacak, sadece vadesi dolmuş tahvilleri almaya devam edecek. Diyelim Ocak ayında vadesi dolan 5 milyar Euro’luk tahvil varsa bunları alıp parasını verecek. Böylece Hazinelere yeni borçlanma imkanı yaratmış olacak.
Görüldüğü gibi bir yandan parasal sıkılaştırma kapısını çeken ECB, Fed’in 2014 Ekim ayında yaptığı gibi kapıyı tam olarak kapatmayıp aralık bırakmış oluyor. Buna ek olarak 2019 yılı yaz aylarına kadar bir faiz artırımı yapmayı planlamadıklarını açıkladılar. Kapının aralık kalması ve faiz artırımının bir yıl daha gündemde olmayacağının açıklanması gelişmekte olan ülke piyasaları için hiç değilse bir süre nefes alma imkânı sağlamış bulunuyor.
BOE, faiz artırımı veya parasal genişlemeye son verme konularında henüz herhangi bir açıklama yapmadı. Buna karşılık onun da yılsonuna doğru bu konularda bir adım atabileceği beklentisi var. BOJ’un ise bu düzenlemeleri yapmasına daha zaman olduğu düşünülüyor.
Fed’in parasal genişlemeyi önce bırakıp ardından parasal sıkılaştırmaya geçmesinden sonra ECB’nin parasal genişlemeyi tam olarak terk etmese de o yola girmiş olması küresel sistemin en önemli iki rezerv parasının piyasadaki miktarının azalmaya başlaması demek oluyor. Parasal genişlemeyi ortadan kaldıran her adım dış finansmana ihtiyacı olan gelişme yolundaki ekonomiler için daha sıkıntılı, daha maliyetli dış kaynak imkânı anlamına geliyor. Gelişme yolundaki ülkelerin dış kaynak ihtiyacını mümkün olduğunca azaltabilmek için teşvik sisteminden yararlanarak iç kaynakları daha etkin ve verimli kullanmaya çalışmaları çıkış yollarından birisi gibi görünüyor.