Mahfi Eğilmez – 14.09.2015
Bir süredir küresel sistem için en kritik konu; Fed’in 16 – 17 Eylül toplantısında faizi artırıp artırmayacağı konusu haline geldi. Bu konuştuğumuz Fed faizi, İngilizcesi Federal Funds Rate olan faiz oranı. Bankaların gün sonunda açıksız kapanmaları esas olduğundan her günün sonunda nakit açığı bulunan bankalar, bu açığı kapatabilmek için, nakit fazlası bulunan bankalardan borçlanıyorlar. Borç veren bankalar, borç alana bu borç karşılığında Fed’in belirlediği faiz oranını geçmemek üzere faiz uyguluyor.
Fed, bu oranı, 2008 yılında başlayan küresel krizle birlikte düşürerek yüzde 0,25’e kadar indirdi. Bugün geçerli olan ve artırılıp artırılmayacağı tartışma konusu olan faiz oranı budur. Bu faiz, normal koşullarda 6 haftada bir Fed Başkanının başkanlığında toplanan Federal Açık Piyasa İşlemleri Komitesi (Federal Open Market Committee – FOMC) tarafından belirleniyor.
Fed, bu faiz oranını düşürerek veya artırarak ekonomik faaliyetleri etkileyebiliyor. Faiz oranı düştüğünde bankalar yükümlülük altına girerek yeni kaynaklar edinmekten ve bunları krediye dönüştürmekten çekinmiyorlar. Çünkü bu yükümlülükler için yeterli karşılıkları yoksa bunları düşük faizle fazla kaynağı olan bankalardan alabiliyorlar. Bankaların yükümlülük altına girmekten ve bunları krediye dönüştürmekten korkmadığı bir ortamda ekonomide finansman bollaşıyor ve aktivite artışı desteklenmiş olduğu için ekonomi canlanıyor. Oran yükselmeye başladıkça bunun tersi oluyor. Bu kez bankalar yeni kaynaklar edinip yükümlülüklerini artırmakta ve dolayısıyla kredi açmakta daha çekingen hale geliyorlar. Bu da ekonominin canlılığını kısıtlamaya başlıyor.
ABD ekonomisi üzerinde yapılan çalışmalara göre Fed’in faiz oranında değişikliğe gitmesinin bütün ekonomi üzerinde etkili olması 12 – 18 ay arasında bir süre alıyor. Dolayısıyla Fed’in faiz artırımı konusundaki kararını etkileyecek olan enflasyonun bugünkü düzeyi değil, gelecek 12 – 18 ay içinde hangi düzeyde olacağı.
Fed, daha önce uyguladığı parasal genişleme politikası ve ona paralel olarak yaptığı faiz indirimleri sırasında üzerinde durduğu iki unsurun istihdam ve enflasyon olacağını açıklamıştı. Sonradan bu ikiliye bir üçüncü unsur olarak büyümeyi de ekledi. Böylece parasal genişleme ve faiz oranlarını kullanarak uygulayacağı para politikasının iki temeli olacaktı: (1) Ekonominin canlanmasının sağlanması (işsizlikte azalma ve büyümenin hızlanması.) (2) Ekonominin raydan çıkarak enflasyonist baskılar altına girmesinin önlenmesi.
Şimdi bu üç gösterge açısından ABD ekonomisinin nereye geldiğine bakalım.
2011 | 2012 | 2013 | 2014 | 2015 Ağustos | |
İşsizlik Oranı (%) | 8,9 | 8,1 | 7,4 | 6,2 | 5,1 |
ABD, Fed aracılığıyla uyguladığı parasal genişleme ve faiz indirimi politikalarında işsizliğin düşürülmesi konusunda ciddi bir başarı elde etmiş görünüyor. Küresel kriz öncesinde ABD için doğal işsizlik oranı yüzde 4 olarak kabul ediliyordu. Kriz sonrasında bu oran yüzde 5 olarak kabul edilmeye başlandı. Eğer yüzde 5’lik oranı ABD için doğal işsizlik oranı olarak kabul edersek işsizlik konusunda hedefe neredeyse ulaşılmış görünüyor.
4 Ç den 4. Ç e | 2011 | 2012 | 2013 | 2014 | 2015 II. Ç |
Büyüme Oranı (%) | 1,7 | 1,3 | 2,5 | 2,7 | 3,8 |
ABD’de ekonominin önemli göstergelerinden birisi olan büyüme oranının da ciddi bir toparlanmaya işaret ettiğini söyleyebiliriz. ABD’nin potansiyel büyüme oranı yüzde 2,9 olarak kabul ediliyor. Bu oranı küresel krizle birlikte daha esnek bir tahmin içinde değerlendirenler yüzde 2,5 – 3,0 aralığını öneriyorlar. Yukarıdaki tablo bize Fed’in uyguladığı politika sonucunda ABD ekonomisinin potansiyel büyüme düzeyine geldiğini gösteriyor.
2011 | 2012 | 2013 | 2014 | 2015 Ağustos | |
Enflasyon Oranı (%) | 3,2 | 2,1 | 1,5 | 1,6 | 0,2 |
Fed’in parasal genişleme ve faiz indirimi programı uyguladığı dönem boyunca ABD’de ekonomi canlanmış ama enflasyon artmak bir yana düşmüş bulunuyor. Zaten Fed’in faiz artırımının önündeki en önemli engel de bu. Enflasyonun makul düzeylere çıkmadığı bir ortamda bu canlanmaların kalıcı olmayacağı tahmin ediliyor. Fed’in tahminleri 2015 yılı süresince enflasyonun yüzde 1’in altında kalacağını gösteriyor.
Önceki bazı yazılarımda piyasa ekonomisinin geçerli olduğu bir ekonomik sistemde ideal enflasyon oranının yüzde 2 – 3 arasında olduğuna değinmiştim. Bu paralelde Fed’in uzun dönemde ulaşmak ve durmak istediği enflasyon oranı yüzde 2’ler dolayındaki bir enflasyon oranı. 18 ay sonrası için tahminler yüzde 2 dolayında bir oranı gösteriyorsa Fed, faiz artırımına başlayacak.
Sonuç olarak bugün gelinen aşamada, Fed’in uyguladığı para politikası sonucunda ABD ekonomisinde işsizlik ve büyüme oranlarında ideal düzeylere çok yaklaşıldığını, buna karşılık enflasyon oranında henüz ideal düzeyden oldukça uzak olunduğunu söyleyebiliriz. Bununla birlikte faizle ilgili olarak alınacak kararın etkisini 12 – 18 ayda göstereceğini dikkate alırsak Fed’in asıl ilgi noktasının 18 ay içinde enflasyonun nasıl bir hareket izleyeceği olduğunu kabul etmemiz gerekir. Fed, 18 ay içinde enflasyonun yüzde 2’ye gideceğini görmüş ve faizi artırma kararını alma aşamasına gelmişse, Çin’in durumu ya da IMF’nin bu yıl faiz artırmama tavsiyesinin bu karar üzerinde pek de etkisinin olmayacağını düşünüyorum.
Bunlar objektif gerçeklerden ve açıklamalardan çıkan tahminler kuşkusuz. Bundan ötesi iktisatçıların değil falcıların işi.