Mahfi Eğilmez – 11.08.2015
İç tasarruflarımız yetmediği için dışarıdan tasarruf ithal ediyoruz. O tasarruflar, yatırımcı açısından sermaye oluyor. Tasarrufun ya da sermayenin kullanım bedeli faizdir.
Türkiye’ye niçin yabancı sermaye geliyordu? (1) Gelişmiş ülke Merkez Bankaları para dağıttığı için (Bir zamanlar Fed, şimdilerde AMB, İngiltere MB ve Japonya MB) likidite bolluğu tavan yapmıştı. (2) Bizim borsa hızlı değerleniyor, iyi getiri vaad ediyordu. (3) Bizde faizler yüksekti (yabancı açısından kendi ülkesindeki enflasyon önemli olduğundan bizden elde ettiği reel faiz yüksekti.) (4) Yabancı yatırımcı kendi ülkesindeki sıfır dolayındaki faiz ve sıfıra yakın risk yerine yüksek reel faiz ve yüksek riski tercih ediyordu.
Ne değişti? (1) Fed para dağıtma işinden çıktı. Yani likidite bolluğunda kısmen bir düşüş oldu. (2) Bizim borsa artık hızlı değerlenmiyor ve iyi getiri vaad etmiyor. (3) Bizdeki faiz yüksekliği Fed faiz artırımına başlayınca eskisi kadar yüksek olmayacak. Çünkü Fed’in faiz artırımı bir seferlik bir artış değil bir süreç olacak. (4) Yabancı yatırımcı bu yeni süreçte yavaş yavaş yükselen faizi görünce düşük riskli ortama dönmeyi tercih edecek ve Türkiye gibi riskli ülkelerden çıkacak.
Bu durumu değiştirmek için kısa dönemde ne yapabiliriz? (1) Risklerimizi düşürebiliriz. Ne yazık ki bu yazıldığı kadar kolay değil. Siyasal istikrarda bozulma, sınırlarda çatışma hali, komşudan sığınan işsiz göçmenler, tırmanan terör olayları, ekonomik dengelerde bozulma olduğu bir ortamda riskleri düşürmek en azından kısa dönemde mümkün görünmüyor. (2) Madem risklerimizi düşüremiyoruz ve madem yabancı yatırımcıların kendi ülkelerinde faizler artacağı için bizim ekonomimiz çekiciliğini yitirecek o zaman biz de çekiciliği devam ettirebilmek için faizleri artırırız.
Evet ne yazık ki kısa dönemde elimizdeki tek imkan faiz artırarak yabancı fonları çekmeye devam etmek.
Merkez Bankası’nın para politikasının temelini oluşturan iki tane kısa dönemli faizi var: (1) Haftalık repo faizi (yüzde 7,5) ve (2) Gecelik fonlama faizi (Merkez Bankası borç alırsa % 7,25, borç verirse % 10,75 faiz uyguluyor. Burada bizi ilgilendiren % 10,75’lik borç verme faizi.) (3) Bu iki faiz arasına (%7,5 ile 10,75) faiz koridoru deniyor. Merkez Bankası’nın yüzde 7,5 ve 10,75 ile verdiği borçların ağırlıklı ortalaması da Merkez Bankası’nın ağırlıklı ortalama fonlama maliyeti denilen asıl borç verme faizini oluşturuyor. Merkez Bankası faizi yükseltmek istediğinde gecelik borç vermeye, düşürmek istediğinde ise haftalık borç vermeye ağırlık veriyor.
Fed’in faiz artırımına Merkez Bankası’nın, haftalık repo faizini örneğin yüzde 7,5’dan yüzde 8,5 – 9’a yükseltmek ve böylece ağırlıklı ortalama fonlama oranını yüzde 10’lara çekmek suretiyle karşılık vermesi gerektiğini düşünüyorum. Faiz yükselirse yatırımlar ve dolayısıyla büyüme hızı düşer. Ne yazık ki önümüzdeki 1 yıllık dönemde yaklaşık 200 milyar dolarlık bir dış finansman ihtiyacı olan bir ekonomide birincil öncelik en azından mevcut dengeyi korumak halini alıyor. Bunun koşulu ise bu dış finansmanı bulabilmek biçiminde karşımıza çıkıyor.
Faizin yarattığı bu kısır döngüden çıkabilmenin kısa dönemde çaresi yok. Tek yapılabilecek şey faizi artırıp kısır döngüyü devam ettirmek. Orta – uzun dönemde faizin yarattığı kısır döngüden çıkabilmek için doğru olan adımın yapısal reformlara girişmek olduğunu defalarca söyledim. Herkesin kendine göre tanımladığı yapısal reformları değil bu yazıda değindiğim gerçek yapısal reformları kastediyorum.
(http://www.mahfiegilmez.com/2014/03/yapsal-reformlar-rehberi.html).
Bunları yapmadığımız sürece kısa dönemler birleşerek uzun dönem olacak ve biz uzun dönemin sonunda yine kısa dönemi faizle oynayarak kurtarmayı konuşuyor olacağız.