Son günlerde enflasyon ile faiz arasındaki neden – sonuç ilişkisi yeniden gündeme geldi. Bu kez hangisinin neden hangisinin sonuç olduğundan çok faizi artırınca enflasyon düşer mi düşmez mi tartışması gündemdeydi.
Her şeyden önce bu soruyu doğru yanıtlamak için neden – sonuç ilişkisini doğru kurmamız gerekiyor. Bunun için de önce enflasyonun kaynağını belirlememiz gerekiyor. Enflasyon iki şekilde karşımıza çıkar: Talep enflasyonu ve maliyet enflasyonu.
Talep enflasyonu; talep edilen miktarın arz edilen miktardan fazla olmasından kaynaklanır. Bunun da en bilinen nedeni piyasadaki para arzının fazlalığıdır. Eğer piyasada para fazla mal azsa o zaman enflasyon olur. Bu tür enflasyonu önlemenin bir yolu faizleri artırmak olabilir. Faizler artarsa insanlar tüketimden kısıp tasarrufa yönelirler bu da piyasada oluşan talep fazlasını giderir ve enflasyon frenlenebilir. Enflasyon oranı yüzde 19,25 iken net nominal faizler yüzde 18,50 ise insanlar tasarruf yapmayı seçmez, ellerindeki parayı bir an önce harcayıp enflasyon etkisini azaltmaya çalışırlar. Hele bir de ölçülen enflasyonun yanlış olduğu, doğrusunun yüzde 30’larda olması gerektiği inancı yaygınsa o zaman ne bulursa alıp stoklamaya yönelirler. Bu harcama artışı enflasyonun daha da artmasına yol açar. O halde eğer talep enflasyonu geçerliyse o zaman enflasyonu doğru ölçüp gerçek durumu açıklamak ve faizi de mutlaka o oranın üzerinde bir oran olarak belirlemek gerekir. Eğer böyle yapılmaz faiz, gerçek enflasyonun altında belirlenirse o zaman faiz artışı enflasyonu önleyemez.
Maliyet enflasyonu; üretim maliyetlerine giren faktör fiyatlarında (ücret, faiz, rant ve kâr) ya da üretimde kullanılan çeşitli girdilerde (elektrik, doğal gaz, su vb) çeşitli nedenlerle ortaya çıkan artışların fiyatlara yansıtılmasıyla ortaya çıkar. Bunu önlemenin yolu faiz artışı değildir. Faiz artışı, kredi maliyetlerini yükseltmesi gibi nedenlerle, tam tersine burada enflasyonu artırıcı etki yaratabilir. Bunun bir tek istisnası vardır: Kur artışı. Eğer bir üretim sistemi yoğun ithal girdi kullanarak üretim yapıyorsa o zaman kur artışından çok etkileniyor demektir. Ürün başına 100 Dolarlık ithal girdi ve 2.000 TL’lik yerli üretim faktörü ve yerli malı girdi kullanarak yurtiçi piyasa için üretim yapan bir işletme düşünelim. USD/TL kuru 8,5 TL olsun. Bu durumda bu işletme 100 Dolarlık ithal girdi için 850 TL verecek, ayrıca yerli üretim faktörlerine ve girdilere de 2.000 TL ödeyerek 2.850 TL’ye ürününü mal edecektir (bütün diğer harcamaları ihmal ediyoruz.) Bu ürünü 3.250 TL’ye sattığını düşünelim. Bu durumda ürün başına 400 TL yani yüzde 14 kâr etmiş olacaktır. USD/TL kurunun 10 TL’ye yükseldiğini düşünelim. Bu durumda bu işletmenin ithal girdiye ödemesi gereken tutar 1.000 TL’ye yükselecektir. Yerli üretim faktörleri ve girdilerde hiç artış olmasa ürünün maliyeti 3.000 TL’ye yükselecek demektir. Bu işletmenin birim başına yüzde 14’lük kâr paynı koruyabilmesi için ürünü 3.420 TL’ye satması gerekecektir. Bu durumda ürünün fiyatı (3.420 – 3.250 =) 170 TL artmış olacaktır. Buradaki artış tümüyle işletmenin dışından gelen bir artıştır.
Kur artışı maliyet enflasyonunun önemli bir parçasıdır. Mesela böyle bir sorun ABD ekonomisi için geçerli değildir. Çünkü ABD ekonomisi ithalatını da Dolarla yapmaktadır. Buna karşılık bizim gibi kendi parasıyla ithalat yapamayan ülkelerde kur artışı ciddi bir enflasyon nedenidir. İşte o nedenle bizdeki maliyet enflasyonu tuhaf bir biçimde faiz artışıyla durdurulabilmektedir. Faizi artırınca ülkeye döviz girişi artmakta, döviz girişi artınca kur düşmekte, kur düşünce maliyetler düşmekte, maliyetler düşünce fiyat artışına gerek kalmamakta, fiyat artışına gerek kalmayınca da enflasyon gerilemektedir.
Ne var ki faiz artırarak sonsuza kadar kur ve enflasyon sorununu çözmek mümkün değildir. O nedenle ilişkiler denklemini doğru kurmak ve çözümü ona göre oluşturmak gerekir. Günümüzde tartışılan ilişki şöyle görünüyor: Enflasyon – Faiz
Oysa bu buzdağının yalnızca görünen bölümüdür ve ona bakarak kalıcı çözüm üretmek mümkün değildir. Olsa olsa faizi artırarak geçici çözümler sağlanabilir.
Gerçek durum şöyledir:
Bizim tartıştığımız bölüm sadece bu en sondaki Enflasyon – Faiz meselesidir. O nedenle de kalıcı çözüm üretemiyoruz. Kalıcı çözüm üretebilmemiz için en baştan ülke riskindeki yüksekliği nasıl giderebileceğimizden başlamamız gerekiyor. Onun da ucu yapısal reformlara dayanınca hepsini atlayarak yine en sondaki ilişkiye gelip çözümsüz kalıyoruz: Enflasyon – Faiz