Enflasyon, faizden önceki aşama olduğu için faiz, ilk bakışta enflasyonun sonucu gibi görünür ama aslında enflasyon da faiz de başka şeylerin sonucudur. O nedenle çözümü bulabilmek için zincirin ilk halkasına kadar geri gitmek gerekir. Son yazılarımda sıkça kullandığım şemamı bir kez daha yazayım:
Görüleceği gibi faizi yükselten şey aslında ülke riskinin yükselmesiyle başlayan zincir reaksiyonlardır. Ülke riskinin yüksek olduğunu anlamak için bakılması gereken gösterge CDS primidir. Bu prim 300 baz puanın üzerindeyse ülke aşırı riskli demektir. Türkiye’nin CDS primi 411’dir. Bu oranla Türkiye, dünyanın en riskli birkaç ülkesi arasındadır. Bu zincir reaksiyonların çözümü için en başa gidip riski düşürmeye çalışmakla başlamamız gerekirken biz tam tersini yaparak sondan başlıyoruz ve faizi indiriyoruz. Bakın sonra ne oluyor?
Kurun ve enflasyonun yüksek olduğu ve daha da yükselmeye eğilimli olduğu bir ortamda faizi düşürünce riskleri yükseltmiş oluyoruz ve kurla yükseliyor sonra şemadaki reaksiyonlar tekrar devreye giriyor, enflasyon yükseliyor. Grafik 2019 başından bugüne kadar Merkez Bankası Politika Faizi (MBPF) ile USD/TL kuru arasındaki ilişkiyi gösteriyor. Merkez Bankası ne zaman faizi indirmişse kur yükselmiş. Kur yükselişi, ithal girdiler üzerinden giderek maliyetleri ve fiyat artışlarını tetikliyor ve sonuçta enflasyon da artıyor. 2019 başından bu yana görünüme baktığımızda hep aynı hatayı yaparak kısır döngü içinde kaldığımız açıkça görülüyor. Bu sefer de öyle olacak. Bir noktada faizi tekrar yükseltmek zorunda kalacağız.
Bir sorunun çözümü için o sorunu yaratan şeyin ne olduğunu bulmak gerekir. Sürekli başı ağrıyan bir kişi kendi kendine ağrı kesici alarak sorunu geçici olarak çözebilir. Ama doktora gidip gerekli tahlilleri ve tetkikleri yaptırdığında sorunun yüksek tansiyon kaynaklı olduğu anlaşılırsa o zaman tansiyon ilacı ağrı kesicinin yerini alır ve sorun kalıcı olarak çözülmeye gider. Tabii sadece doğru ilacı almak da yeterli olmayabilir, diyete dikkat etmek, stresten uzak durmaya çalışmak, egzersiz yapmak da önemlidir.
Türkiye’nin ihtiyacı olan şey faizi indirmek değil, yüksek enflasyonu çözmektir. Bunun da yolu diyet yapmaktan yani risklerden uzak durmaktan geçiyor. Kilosuna, yaşamına dikkat etmeyen bir kişinin eninde sonunda yüksek tansiyon veya şeker ya da kolesterol sorunuyla karşılaşmasında olduğu gibi risklerini düşürmeyen bir ekonomi de eninde sonunda yüksek enflasyonla, kur riskiyle, işsizlik artışıyla karşılaşır. Tansiyon, şeker veya kolesterol sorunu nasıl ağrı kesiciyle çözülemezse ekonomi de risklerden kaynaklanan sorunlarını faizle oynayarak çözemez.
Ne zaman risklerden söz etsek bazıları Kıbrıs’tan vaz mı geçelim ya da Akdeniz’deki haklarımızı savunmayalım mı diye soruyor. Benim söz ettiğim riskler bunlar değil. Ama mesela komşularımızla yarattığımız sorunlarda bizim hatamız var mı diye kendimize sorabiliriz. Ya da hukukun üstünlüğü, daha iyi bir demokrasi, insan hakları gibi konuları geliştirmeye çalışabiliriz. Bilim dışı kararlarımızı gözden geçirip bilime dönebiliriz. Kamu hesaplarının şeffaflığı, denetlenmesi, kamuda savurganlığın önlenmesi için adımlar atabiliriz. Enflasyonun yükseldiği ortamda faizi artırmak yerine düşürmemizin bizi daha da kötü bir pozisyona sokup sokmadığını gözlemleyip doğruyu bulabiliriz. Bunları yapmaya başlasak risklerimiz de CDS primimiz de düşüşe geçer.