Faizi Düşürünce Ne Oldu?

Faiz, Enflasyonun Nedeni midir Sonucu mudur?
Faizin, yükselen enflasyonun bir sonucu olarak arttığı herhangi bir gözlem yapılmasına gerek kalmayacak kadar açıktır. Ekonomi biliminde para da kiralanabilen bir maldır ve bu kiralamanın bir bedeli vardır. Buna faiz diyoruz. Nasıl ki bir evi ya da arabayı kiraladığınızda kira bedeli öderseniz bir başkasından (ya da bankadan) parayı ödünç aldığınızda da faizini ödersiniz. Ekonomide enflasyon yükseliyorsa kiralar artar, doğal olarak faiz de yükselir.

Ne var ki enflasyonla faiz arasındaki ilişki her zaman bu kadar net görülemez. Eğer işin en başına gidip oradan incelemeye başlamazsanız faizin neden enflasyonun sonuç olduğunu düşündürecek bazı gözlemler yapar ve yanlış sonuca varırsınız. Çünkü enflasyondaki yükselişle başlayan faiz artışı bir süre sonra maliyetleri artırarak enflasyon artışına da neden olmaya başlar. Bir başka ifadeyle neden – sonuç ilişkileri karışır. Biz buna ‘kısır döngü oluşturan nedensellik ilişkisi’ diyoruz. [*]

Türkiye’de faiz ile enflasyon arasındaki ilişkiyi daha çok kur faktörü belirler. Jeopolitik nedenlerin etkileri, üretimin ithal girdilere bağımlılığının sonucu olarak ortaya çıkan cari açık, kamu harcamalarının yüksekliğinin neden olduğu bütçe açıkları, siyasal ve sosyal bozulmalar sonucunda doğan ekonomideki risk artışları TL’nin dış değerinin düşmesine yani kurlarda artışa yol açar. Kurlardaki artış ithal girdilerinin pahalanmasına neden olur. Üretimin önemli bir bölümü ithal girdilere bağımlı olduğu için de üretim maliyetleri artar ve sonuçta enflasyon yükselir. Enflasyon yükseldiğinde paranın kiralanma bedeli olan faiz de de tıpkı evlerin ya da arabaların kiralanma bedellerinde olduğu gibi artar.

Enflasyonu Düşürmek İçin Faizi İndirmek Bilimsel Bir Yaklaşım mıdır?
Bir neden – sonuç ilişkisini doğru olarak çözebilmenin yolu sonuçtan değil nedenden giderek çözüm aramaktan geçer. Neden – sonuç ilişkisi içindeki iki değişkenden hangisinin neden olduğunu bulmak için bu ilişkinin nasıl bir ilişki olduğuna bakmak gerekir. Eğer bu ilişki ‘kısır döngü oluşturan nedensellik ilişkisi’ ise o zaman başa gitmek ve ilk etkiyi hangisinin yarattığına bakmak gerekir.

Türkiye örneğinde başa gidersek farklı dönemlerde farklı görünümler çıkar karşımıza. Mesela 2001 krizi öncesinde Türkiye’deki enflasyon çift haneli oranlarda seyreden yüksek bütçe açıklarının neden olduğu bir talep enflasyonuydu. Bunu çözmenin yolu faizi yükselterek zaman kazanmak ve kazanılan zamanda bütçe açıklarına yol açan nedenleri ortadan kaldırmaktı. Türkiye sadece faizi arttırıp asıl nedenlerin çözümüne girmediği için o dönemlerde sorunu çözemedi. Buna karşılık 1994 yılında olduğu gibi bazen faizi düşürerek enflasyonu düşürme denemesi yaptı ve ekonomiyi çökertti. Son yılların enflasyonunun nedeni TL’nin dış değer kaybı yani kur artışlarının yarattığı maliyet enflasyonu olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye, bu yeni dönemde de faizi düşürerek enflasyonu denetim altına almayı denedi ve halen de deniyor.

Kısa Dönem Çoğu Kez Yanıltıcı Sonuçlar Verir
Merkez Bankası, çeşitli baskılar altında politika faizini düşürmeye başladı. O zaman ‘enflasyonda kalıcı bir düşüş olmadığını, bu düşüşlerin tamamen baz etkisiyle olduğunu’ vurguladık ve ‘faiz düşürmek için enflasyonda kalıcı düşüşün görülmesi gerektiğini’ belirttik. Ama Merkez Bankası faizi hızla düşürmeye devam etti.

Sonuçta enflasyon dediğimiz gibi baz etkisiyle ilk aylarda düşüşe geçti. Merkez Bankası, baz etkisine bakmaksızın faizi hızla indirmeye devam etti. Baz etkisi sona erince enflasyon yeniden yükselişe yöneldi. Ve Türkiye, bir kez daha faizi düşürerek enflasyonun düşmeyeceği gerçeğiyle yüzleşmiş oldu.

Sonuç Yerine
Bu yazıdan bir tek sonuç çıkar: ‘Hatadan daha kötüsü hatada ısrar etmektir.’

[*] Kısır döngü oluşturan neden – sonuç ilişkisinde başlangıçta bir neden olmakla birlikte zaman geçtikçe sonuç da neden olmaya başlar ve hangisinin neden hangisinin sonuç olduğu karışır. İşsizlikte artış başlarsa bu, ekonomik büyümenin gerilemesine o da GSYH düşüşüne yol açar. Diyelim ki ilk aşamada bir nedenle işsizlik artmış ve bu talep azalmasına yol açmış olsun (işsiz sayısı artacağı için gelirler azalacak ve sonuçta toplam talep düşecektir.) Bu durumda büyüme de düşecek ve dolayısıyla GSYH gerileyecek demektir. Büyümenin düşmesi ekonomik aktivitenin azalmasına ve dolayısıyla yeni bir işsizlik artışı dalgası ortaya çıkmasına yol açacaktır. Bu bir süre bu şekilde devam ederse işsizlik artışının mı büyüme düşüşüne yoksa büyüme düşüşünün mü işsizlik artışına yol açtığı ayırt edilemez hale gelebilir. Burada artık hangisinin neden hangisinin sonuç olduğu karışmış, neden sonucu, sonuç ta yeni bir neden haline dönüşerek nedeni tetiklemeye başlamış olur. Bu yüzden buna ‘kısır döngü oluşturan neden – sonuç ilişkisi’ diyoruz. (Dr. Mahfi Eğilmez, Ekonomide Analiz, Remzi Kitabevi, http://www.remzi.com.tr/kitap/ekonomide-analiz)