2008 yılında başlayan küresel krizin yarattığı resesyon ortamından uzaklaşabilmek için gelişmiş ülkelerin uygulamaya yöneldiği düşük faiz ve parasal genişleme politikası 2021’den başlayarak enflasyonist baskıların artmasına yol açtı. 2008’i izleyen yıllarda gelişmiş ülkeler, paralarının rezerv para olmasının verdiği avantajı kullanarak bastıkları paraları, yatırım fonları aracılığıyla dünyada daha yüksek getiri veren gelişme yolundaki ülkelere yollamışlar, böylece enflasyonu oralara yaymışlardı. Ne var ki gelişmiş ekonomilerde enflasyonda farklı nedenlerle artış ortaya çıkınca faizler de yükseldi ve fonlar, kazanç/risk karşılaştırmasını risk ağırlıklı yapmaya yönelerek, gelişmekte olan ülkelere yolladıkları paraları yavaş yavaş geri çekmeye başladı. Bu dönüşlerle birlikte gelişmiş ülkelerde piyasaya daha fazla para çıkmaya başladı ve sonuçta para arzındaki bu artışlar mal fiyatlarında arz kaynaklı bazı artışlarla da birleşince enflasyonist baskı iyice yükseldi. Enflasyondaki artış gelişmiş ülkelerden ABD, Euro Bölgesi, Birleşik Krallık’ta merkez bankalarının faiz artırımlarına yol açtı. Gelişmiş ülkelerden yalnızca Japonya, uzun yıllardır enflasyon görmediği için, eksi faizle devam etme kararından vazgeçmedi.
Benzer bir yaklaşımı gelişmekte olan ülkeler de gösterdi ve merkez bankaları yükselen enflasyona karşı faiz artırımına gittiler. Bunlar arasında Rusya, Brezilya, Endonezya, Hindistan gibi önemli ülkeler başı çekti.
Türkiye’de merkez bankası, bu dönemde istikrarsız bir faiz politikası izledi: Kimi zaman faizin enflasyonun nedeni olduğu iddiasıyla enflasyonun yükselmesine aldırmayarak faizi düşürdü, kimi zaman tam tersini söyleyerek faizi yükseltti. TCMB’nin 2018 yılından bu yana faiz kararlarını ve Cumhurbaşkanı’nın faizle ilgili o dönemlerde söylediği sözleri içeren Reuters tarafından düzenlenmiş şemayı aşağıda paylaşıyorum (çeviriler bana ait.)
Şema, faiz politikası uygulamasının ve kararların ardındaki düşüncelerin ne kadar istikrarsız olduğunu net bir biçimde ortaya koyuyor.
Faiz politikasının enflasyonu düşürmekte başarısız olmasının ilk nedeni bu istikrarsızlıktır. İkinci nedeni faizi enflasyon kadar artıramama olgusudur. Eğer tedrici faiz artışları yapısal reformlarla desteklenmiş olsaydı enflasyonla mücadele için yeterli olabilirdi ama böyle bir destek olmaksızın tek başına faiz artırımıyla yola devam edilecekse bu artışın enflasyondan az olmaması gerekir.
Amaç “faizi artırdık, bakın işte o da enflasyona çare olamadı” demekse onu bilemeyiz.