Faiz Lobisi, Faiz Fobisi
Kurlar ve dolayısıyla enflasyon yükselirken faiz artırımını savunanlar faiz lobisi ilan edildi. Bir süre sonra başta siyasetçiler olmak üzere pek çok kişi bu tanımlamayı benimsedi ve faizin artırılması gerektiğini söyleyenleri faiz lobisine hizmet etmekle suçladı. Oysa en başından beri söylediğimiz gibi faiz lobisi diye bir şey yoktur olsa olsa faiz fobisi vardır.
Son dönemde Merkez Bankası peş peşe beklenenin üzerinde faiz artışları yapınca işler karışmaya, faiz lobisi söylemleri kaybolmaya yüz tuttu.
Burada bir konuya açıklık getirelim: Faiz, aslında kuru denetlemek için kullanılmaz. Buna karşılık Türkiye gibi Doların son derecede etkili olduğu bir çeşit dual para sitemi içinde olan ülkelerde kur, enflasyon üzerinde en fazla etkili olan unsurdur. Bir başka ifadeyle Türkiye’deki enflasyon karma bir enflasyon (talep enflasyonu + maliyet enflasyonu) olmakla birlikte ağırlık kur baskısı nedeniyle maliyet enflasyonundadır. O nedenle kuru istikrar kavuşturmak aslında önemli ölçüde enflasyonu denetlemek anlamına gelir.
Merkez Bankasının Faiz Artırımı Doğru Bir Hamle mi?
Bu soruya yanıt vermeden önce dışarıda ve içeride ekonomiyi etkileyen sorunlara bir bakalım. Türkiye’yi etkileyen birtakım dış politika sorunları var: Komşularla sıkıntılı ilişkiler, Rusya ile limoni ilişkiler, AB ile bozulmuş ilişkiler, ABD ile S – 400’ler ve Halkbank davası gibi sorun yaratan ilişkiler. Bunların yanında ekonomimizi etkileyen bazı dış ekonomik gelişmeler var: ABD’de tahvil faizlerinin yükselmesi ve diğer faizlerin de yükseleceği beklentisinin oluşması bunların en belirgini. Bu gelişme, sıcak paranın çıkışına ve dolayısıyla kurların yükselmesine yol açıyor. Bu dış sorunlara ek olarak Türkiye’nin içeride, yabancı fonların kararlarını olumsuz etkileyen, birçok sosyal, siyasal ve ekonomik sorunu var: Yargı bağımsızlığı, demokrasinin güç yitirmesi, düşünce ve ifade özgürlüğünün giderek kısıtlanması, yüksek enflasyon, yüksek işsizlik, büyüyen cari açık ilk akla gelenler. Bunlara ek olarak yabancı fon yöneticilerinin dikkatle izlediği bazı ekonomik göstergelerde de sorunlar var: Örneğin dış borç / GSYH yani dış borç yükü GSYH’nin (kur nedeniyle) sürekli düşmesi sonucu artıyor. Sonra Merkez Bankası’nın swaplar hariç net rezervleri ciddi tutarda eksiye geçmiş bulunuyor. Kredi notu yatırım eşiğinin altında olan ve CDS primi tehlikeli düzeyde seyreden Türkiye için bunlar hep eksi notlar. Böyle bir ortamda faiz, geçici bir önlem olsa da önemli bir araç konumuna yükseliyor.
USD/TL kurunun hareketiyle Merkez Bankası politika faizinin hareketi arasındaki ilişki aşağıdaki grafikte görülüyor (kaynak: www.tcmb.gov.tr) Kırmızı USD/TL kurunu (sağ eksen), mavi de Merkez Bankası politika faizini gösteriyor (sol eksen.)
Grafiğe dikkat edilecek olursa Merkez Bankası’nın faizleri indirilmeye başlamasından bir süre sonra USD/TL kuru yükselişe geçmiş ve enflasyonu da yanına çekeceğinin sinyalini vermeye başlamış görünüyor. Buna karşın Merkez Bankası faiz indirmeye devam etmiş, USD/TL kuru da yükselişini sürdürmüş bulunuyor. Bu dönemde Merkez Bankası rezervlerini kullanarak piyasaya döviz satışı yoluyla kuru düşürmek gibi nafile bir çaba içine giriyor ve rezervlerin eksiye düşmesine yol açıyor.
Geçen hafta açıklanan Reform Paketi’nin piyasalar üzerinde bugünkü faiz artışına verilen tepki kadar olumlu bir etki yaratacağı umuluyordu. Bu beklentinin boşa çıkmış olduğu, kurda beklendiği gibi bir etki yaratmamış olmasından anlaşılabiliyor. Bütün bu değerlendirmeler sonucunda Merkez Bankası’nın yaptığı kaçınılmaz faiz artırımının doğru hamle olduğunu söylemek mümkün.
Faiz Artışı Ekonominin Sorunlarını Çözer mi?
Bu soruya vereceğimiz yanıt bizi doğru adımlar atmaya veya yanlış uygulamalara devam etmeye götürecek kadar önemli. Risklerin düşürülemediği bir ortamda faiz artırımı (veya indirimi) hiçbir zaman kalıcı bir sonuç sağlamaz. Bir ekonomide ekonomik sorunların yanı sıra sosyal ve siyasal sorunlar da varsa o ekonomide riskler yüksek demektir. Faizi yükselterek sıcak para girişine kapıyı daha fazla açıp belirli bir rahatlama sağlanmış olabilir. Ama kalıcı çözüm hiç kuşkusuz riskleri düşürmekle sağlanacaktır. Riskler düşürülebilirse faizler de düşer. Faiz artırımının sağladığı geçici rahatlık dönemini iki şekilde değerlendirmek mümkün: (1) Sorunların çözüldüğünü düşünüp eski yaşama devam etmek. (2) Bu geçici zaman kazanımından hareketle önce riskleri düşürücü hamleler yapmak. Şimdiye kadarki seçimimiz ne yazık ki hep ilk tercihten yana oldu. O nedenle de dönüp dolaşıp yine faiz artırmak zorunda kaldık.