Çoğu insanın kafasında faiz düşerse kur yükselir diye bir ilişki şekillenmiş olduğu için Merkez Bankası’nın faizi indirmesi sonrasında kur da düşünce ortaya bir şaşkınlık tablosu çıktı.
Ekonomide (daha çok finansta) bazı kestirme yargılar öne sürülür. Mesela “faiz düşerse borsa yükselir” denir. Bu genel olarak doğru bir tespittir. Çünkü mevduat ve tahvil ile borsa yatırımı genellikle birbirine rakiptir. Faiz düştüğünde oradaki kazanç azalacağı için yatırımcılar borsaya (hisse senedi alımına) yönelebilir. Burada üçüncü bir değişkene bakmaya gerek kalmaz.
Buna karşılık faiz ile kur ilişkisine gelindiğinde bu iki değişken birbirini açıklamaya yetmeyebilir. Enflasyona da bakmak gerekir. Faiz düştüğünde eğer enflasyon için beklenti artış yönündeyse o zaman kur yükselir. Buna karşılık faiz düştüğünde eğer enflasyon beklentisi de düşüş yönündeyse ve faizdeki düşüş reel faizi sıfırlamayacak düzeydeyse kur düşebilir. Dolayısıyla “faiz düştüğünde kur yükselir” yargısı her zaman ve her yerde doğru değildir. Mutlaka bu iki değişkenin yanında enflasyona ve CDS primine de bakmak gerekir.
Konuyu uzaktan izleyen kişiler faiz düşünce kurun da düşmesine bakarak “teori burada işlemiyor” gibi söylemlere dalarlar. Kur ile faizin ilişkisini kurarken bu ilişkiyi etkileyen enflasyon, risk primi gibi değişkenlere bakmadan yola çıkılırsa varılacak yer kaçınılmaz olarak teoriyi suçlamaktan ibarettir.
8 Ağustos’ta 5,4754 ile dip yapan USD/TL kuru, diğer bazı iç ve dış nedenlerin yanında Merkez Bankası’nın faizi 400 – 500 baz puan indireceği söylentilerinin de yayılmasıyla yükselişe geçti ve 29 Ağustos’ta 5,8382 ile zirveye çıktı. Sonrasında genel eğilim düşüş yönünde olmakla birlikte yine iç ve dış gelişmelerin etkisiyle inişli çıkışlı bir trend gözlemlendi. ABD ile ilişkilerde ortaya çıkan yumuşamanın yarattığı iyimser havaya Merkez Bankası’nın 250 – 300 puan dolayında bir indirim yapacağı beklentisi eşlik etmeye başlayınca kur gerilemeye yöneldi. Çarşamba gününü 5,7491’den tamamlayan USD/TL kuru Merkez Bankası’nın faizi beklenti üst limiti dolayında düşürmesiyle (yüzde 19,75’den yüzde 16,50’ye) 5,67’ye geriledi.
Merkez Bankası’nın finansal kesim ve reel kesimdeki karar alıcı ve uzman kişilere uyguladığı Beklenti Anketine göre Haziran ayında yılsonu enflasyon (TÜFE) beklentisi yüzde 16 idi. Eylül ayında yapılan ankette bu oran yüzde 14’e düştü. Bu değişim bize enflasyonda düşüş beklentisi olduğunu gösteriyor. Bu beklenti haksız da değil. Çünkü sadece Eylül 2018’de enflasyonda yüzde 6,3 oranında artış olmuştu. Bu yıl Eylül ayında böyle bir artış beklenmiyor. Bu durumda Ekim başında açıklanacak enflasyon oranından 6,3 puan çıkacak yerine çok daha düşük bir oran girecek ve bu da 12 aylık enflasyon oranını ciddi biçimde düşürecek. Ağustos ayı itibarıyla enflasyon oranı yüzde 15,01. Eğer Eylül enflasyonu yaklaşık olarak 1,3 ve ya altında kalırsa yıllık enflasyon oranı baz etkisiyle yüzde 10’un altına yani tek haneye düşecek.
Burada asıl olan Merkez Bankası’nın politika faizi değil, piyasadaki faizlerin ne olduğu ve olacağıdır. Çünkü Merkez Bankası sadece bankalara borç veriyor. Ne var ki bu yönüyle bankaların maliyetlerini ve dolayısıyla piyasa faizleri etkiliyor.
Piyasada pek çok faiz çeşidi olduğu için biz 2 yıllık gösterge faizi esas alalım. Gösterge faizin son dönemde zirveye çıktığı tarih 26 Ağustos idi (yüzde 17,01.) Bu tarihi izleyerek düşüşe geçen gösterge faiz, Merkez Bankası toplantısı öncesinde yüzde 15,5’e kadar gerilemişti. Bugün oran yüzde 15,33. Bir başka ifadeyle gösterge faiz Merkez Bankası politika faizinin 1,17 puan altında. Demek ki piyasa enflasyonun düşeceğini bekliyor ve faizi indiriyor.
Bu böyle devam edecek mi? Bir başka ifadeyle enflasyon ve ona bağlı olarak da faiz düşmeye devam edecek mi? Bu sorunun yanıtı birden fazla gelişime bağlı bulunuyor. Bunlar arasında Türkiye’nin ABD ve AB ile ilişkileri, Suriye meselesindeki gelişmeler gibi dış politika etkileri var. Türkiye’nin riskleri hala çok yüksek. Bu saydığımız yumuşamalara karşın CDS primimiz hala 370 düzeyinde bulunuyor ki 300’ün üzeri çok riskli sayılıyor. Enflasyonda ise baz etkisiyle ciddi bir gerileme olacağı kesin. Ne var ki baz etkisinin olumlu etkisi Eylül’den sonra olumsuz etkiye dönecek ve enflasyon yükselecek. O dönemde kur ne olacak ve faiz nasıl belirlenecek? Asıl sorun bu.
Merkez Bankası, enflasyonda artış ortaya çıktığında faizi indirdiği kadar rahat artırması mümkün olacak mı? Kritik soru budur. Bence Merkez Bankası faizi indirmekte de artırmakta da son derecede esnek davranmalıdır. Piyasaya doğru yön verebilmenin yolu budur.
Açıklayıcı Notlar:
Enflasyon Düşüşü Ne Demektir?
Enflasyon düşüşü fiyatlarda düşüş demek değildir. Enflasyon düştü dediğimizde fiyatların artış hızının düşüşünü kastediyoruz. Örneğin geçen yıl Haziran ayında yüzde 2,61 artan enflasyon bu yılın Haziran ayında yüzde 0,03 artmışsa bu enflasyon düşüşüdür, fiyatlarda düşüş değildir.
Baz Etkisi Nedir?
Baz etkisi; karşılaştırmaya konu olan iki dönemden ilkinde herhangi bir nedenle oran ya da sayılar üzerinde ortaya çıkan aşırı bir yükseliş veya düşüşün karşılaştırılan dönemlerin sonuçları üzerinde yarattığı etkidir. Bir örnekle açıklayalım. Geçen yılın ilk aylarında kurlardaki artış sonucu Haziran ayında aylık enflasyonun yüzde 2,5 gibi çok yüksek bir oranda geldiğini düşünelim. Bu aylık artış, endeksi 2,5 puan artırmış olur. Bu yılın Haziran ayında kurlar aynı sıçramayı göstermediği, başkaca da bir olumsuz etki olmadığı için aylık enflasyonun yüzde 0,5 geldiğini varsayalım. Bu durumda geçen yılın Haziran ayına ait yüzde 2,5’luk enflasyon oranı endeksten çıkacak yeni gelen yüzde 0,5’lik oran endekse girecek ve 12 aylık enflasyon 2 puan düşmüş olacaktır. Buna baz etkisi deniyor.
Gösterge Faiz Nedir?
Gösterge faiz; Vadesine iki yıl kalmış, 3 veya 6 ayda bir olmak üzere kupon ödemesi olan devlet tahvilleri arasında en çok alım-satım konusu olan devlet tahvilinin faiz oranıdır. Bu faiz oranı, piyasa faiz oranlarını temsil eden bir oran olduğu için adına gösterge faiz deniyor.